24 Haziran seçimlerine doğru hızla yaklaşırken neleri bilmek gerekir şöyle konuları bir toparlamak istedim. Bakın neler neler döküldü kalemimden…
İttifak meselesiyle başlarsak; 16 yıldır kendinden olmayanı ötekileştiren iktidar, Millet İttifakı’nda çok farklı siyasi görüşlerin bir araya gelmesine neden oldu ve 24 Haziran seçimlerine Millet İttifakı olarak girecek partiler birbirlerine güç kattı. İttifaklarda kimler yan yana gelmedi ki, milliyetçiler, muhafazakarlar, sosyal demokratlar, solcular, liberaller… Hiçbir parti kendi öz siyasetinden bir şey kaybetmedi.
İTTİFAKIN ASIL ADI İMECEDİR
Saadet Partisi, İyi Parti, Cumhuriyet Halk Partisi bir araya geldi. İttifakı şöyle anlatmak daha doğru: hasat zamanı Anadolu’da bizim köylümüz bir araya gelir, toprağı beraber işler, harmanı birlikte kaldırırlar. Düğünlerde derneklerde el ele, omuz omuza verilir, yangın olur bir olunur, köyün sürüsüne kurt dadanır birlikte nöbet tutulur. Yani bizim insanımız iyi günde, kötü günde hep yan yanadır, omuz omuzadır. İşte ittifak denilen şey de budur ve bunun asıl ismi imecedir. Bu kocaman bir şemsiye. Bizim bizi kızgın güneş ateşlerinden, doludan, yağmurdan koruyacak büyük şemsiyelere ihtiyacımız vardı. Çünkü karşıda kontrolsüz, milletten aldığı gücü millete karşı kullanan bir yapı var.
Bu topraklarda ne badireler atlatmış atalarımız. Bizim en büyük referansımız onlar. Biz bugüne kadar bütün zorlukların üstesinden imece ile birlik olarak gelmiş insanların torunlarıyız şimdi de imece ile ittifak ile bütün zorlukların üstesinden geleceğiz.
BİTMEYEN BİR DOLAR MEVZUSU VAR…
Bir dolar mevzusu var. Yıllardır doların bir liraya eşitleneceğini anlattılar. 1 lira tutmadı üç liraya sabitleneceğini anlattılar. Üç lira tutmadı şimdi 4,6 lira. Devletin en tepesindekiler yastığınızın altındaki dolarları bozdurun dedi. Kendi insanından habersiz çünkü halkın bozduracak doları yok. Doları olan bir kesim de gitti bozdurdu. Berberler de dolarını bozdurup dekontunu getirene bedava tıraş diye kampanyalar yaptı. Bu kardeşimiz dolar 3,4 lira iken 1000 dolarını bozdurdu, 3 bin 400 lirayı cebine koydu, bedava tıraşını da oldu. Bugün bozdursaydı 4 bin 600 lirası olurdu. Aradaki fark 1200 lira. Sevgili kardeşim aslında hayatının en pahalı tıraşını oldu.
Ekonomiyi düzeltmek böyle günlük, elle tutulur yanı olmayan yöntemlerle olmaz. Burası Türkiye Cumhuriyeti, 600 yıllık Asya’da Avrupa’da hüküm süren, kendi kanunlarıyla, vergi sistemiyle, adalet sistemiyle yerleşmiş bir kökten geliyoruz. Böyle bir devletin üzerinde oturuyorsanız sorumluluklarınız çok fazla. Bunları yaparak bu topraklarda yatan devlet büyüklerinin kemiklerini sızlatırsınız.
SEÇİM EKONOMİSİ NEDİR, NE DEĞİLDİR?
Devletin başındaki kişi her erken seçim lafı edildiğinde ‘erken seçim vatana ihanettir’ dedi. Şimdi şunu yapmak gerekir; biz vatana ihanet etmeyecek ve bu kararı alan partiye oyumuzu vermeyeceğiz. Böyle bir dönemde, böyle plansız seçim kararı almak ülke ekonomisi açısından bir yıkımdır. Seçim denildiği zaman önümüze seçim ekonomisi diye bir şey çıkıyor. Partiler, adaylar, devlet her alanda büyük bir maliyet. Sanayicisi, esnafı, iş adamı işleri rolantiye alıyor, aman seçim olacak yatırımı ondan sonra yapayım, stoklarımı elimde tutayım diyor.
Tabi ki dünyanın her yerinde seçim ekonomisi vardır. Eğer bir ülkeyi şeffaf yönetiyorsanız, hesap verebilir şekilde yönetiyorsanız, vaatlerinizin kaynağı belliyse düzgün bir seçim ekonomisi yapabilirsiniz. Bizdeki vaatlerin ise ucu bucağı açık. Hükümet ucu açık teşvikler, vergi barışları, nakit ödemeler yaparak seçim ekonomisi oluşturuyor. Evini, arabasını satıp vergi borcunu ödemeye çalışan namuslu iş adamlarına; kredi çekip SGK’sını, stopajını, vergisini ödeyen esnafa, sanayiciye hükümet siz ödeyin, ben ödemeyenle masaya oturup borcunu siliyorum diyor. Ödemeyenin yanına kar kalıyor. Seçim ekonomisi bu değil.
AVRUPALI YATIRIMCI NİYE GELSİN?
Ülkede bir belirsizlik varsa, dış yatırımcı ülkede yatırım yapmaktan çekiniyor ve gelmiyorsa sorun var demektir. Anadolu’da çok güzel laflar vardır, ‘kavgalı eve kız vermezler’ denir. Bütün komşularınla kavgalısın, ülkenin güneyinde milyonlarca göçmen girişi var, ülkede kayıp bir göçmen nüfusu var, Avrupa Birliği ile ilişkiler durdurulmuş, Çin ile Rusya ile bir gün barışık, bir gün kavgalısın, Amerika müttefikin aynı şekilde bir gün kavgalı, bir gün barışıksın. Avrupalı yatırımcı niye gelsin böyle bir ortama.
İKTİDAR ÖNCE HESAP VERECEK
İktidar mitingler yapıyor, manifestolar açıklıyor. İktidarın işi manifestolar açıklamak değil. Önce 16 yılda ülkeyi niye bu hale getirdin bunun hesabını vereceksin. Yükselen doların, ekonominin, işsiz kalan gençlerin, intihar eden atanamayan öğretmenin hesabını vereceksin önce. Ülkede üretim çarklarına dayalı değil, tarıma değil, sanayiye değil, en önemlisi teknolojiye değil, inşaat ekonomisine dayalı bir ekonomi var. Muharrem İnce sayesinde 4.0 miting alanlarında konuşuluyor artık. Sanayicinin konuştuğu, peşinden koştuğu 4.0 ne demek? Teknolojiye dayalı, otomosyona dayalı üretim modeline geçmek demek. Artık bunları konuşmak gerekir. Yol yapmak köprü yapmak devletin zaten görevi, bunlar övünülecek şeyler değil.
ARTIK HUZURA İHTİYACIMIZ VAR
Muhalif adayların siyasetin kavgacı, sert söylem tuzağına düşmediğini görüyorum ve seçim sonuna kadar da düşmemelerini temenni ediyorum. Artık bizim meydanlarda bilim, teknoloji konuşmamız lazım, sağlıkta daha ileriyi, eğitimde daha iyiyi, ekonomide daha ileriyi, bölüşmeyi, kardeşçe paylaşmayı; refahı nasıl yükseltiriz, ekmeğimizi nasıl büyütürüz, büyüttüğümüz ekmeğimizi nasıl adil bir şekilde paylaşırız bunları konuşmamız lazım. Artık meydanlarda kutsal kitapların sallandığı dönemin sona ermesi lazım, genel başkanların mezhepleri yüzünden yuhalatılmaması lazım. Ölmüş çocukların annelerinin yuhalatıldığı, şehitleri, gazileri birbirinden ayıran konuşmaların sona ermesi lazım. Ülkemizin şiddette normalleşmeye ihtiyacı var. Bu bir sihirli değnek değil, bunların hepsi yapılırsa döviz de hak ettiği yeri bulur, enflasyon da bulur. İnsanlarımız konfor içinde yaşar, önünü daha iyi görür. Huzura o kadar ihtiyacımız var ki. Biz memleket meseleleriyle dertleniyoruz ama bunları aşmamız çözmemiz kolay, bu yüzden dertlenmeyip günlerimize huzurlu başlayalım. Umutsuzluğa gerek yok.
O APOLETLER AMPUL OLMUŞ
Asker deyince hepimizin tüylerimiz diken diken olur, çok kutsal bir kavramdır Türkiye halkı için. Kendine has gelenekleri, disiplini olan bir kurumdur ki yıllardır en güvenilir kurum olarak bilinirdi. Ama son 16 yıldır öyle bir hale getirdiler ki eski itibarı artık yok. Askeri okullara giriş sınavları ne kadar önemliydi ama gördük ki cemaatlerin emrine verilmiş bir sınav ve istenilenin asker yapıldığı bir çark dönüyormuş. Hepsi bu iktidarın döneminde izin verilen, yapılan şeyler. Bunun sonucunda da ülkenin hiçbir zaman başına gelmesini istemediğimiz bir darbe girişimiyle karşılaştık. Ve çok önemli tavsiyeler yapıldı. Türk Ordusu çok önemli bir sınavdan geçiyor ama o eski şanlı, güçlü, Kuva-i Milliye ruhundan gelen, vatanını, milletini gözünü kırpmadan savunan, zeki, çalışkan, başarılı, çevik orduya tekrar kavuşacağımız inancındayız. Ancak bozuk yapıyı değiştirirken liyakata dayanmadan başka bir yapıyı yerleştirmeyin.
Apolet meselesine gelirsek bir ordu komutanının her hangi bir siyasi partinin etkinliklerine katılamaz. Eğer siyaset yapmak istiyorsanız çıkarırsınız üniformayı yaparsınız. O üniforma ben bu ülkedeki her insana eşit mesafedeyim anlamına gelir. Erdoğan’ın Muharrem İnce’yi eleştirirken alkışlayan o paşa aslında o üniformayı çıkarmış turunculu mavili bir üniforma giymiştir, apoletleri de ampuldür. İnce de o ampulleri sökecekse, çok da yerinde olacaktır.