"24 Temmuz Basın Bayramı”, 1908 yılında İkinci Meşrutiyet'le birlikte basından sansürün kaldırılışını simgeliyor. Bu tarih, 1946 yılında kurulan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından basın bayramı olarak benimsenmişti.
Ancak, 1971 yılındaki askeri darbeden sonra TGC, gazetecilere yönelik sıkıyönetim sansürü nedeniyle bugünü bayram olmaktan çıkararak, "Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü” ilan etmişti.
Bugünkü duruma gelirsek; İkinci Meşrutiyet’le birlikte basından sansürün kaldırılışından 110 yıl geçmiş, bugünse sansürün kaldırılmamak üzere yerleştiği, normal ve olağan hale geldiği bir dönemi yaşıyoruz.
Rakamlarla durumu özetlersek; OHAL döneminde, 170'in üzerinde yayın organı kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) kapatıldı.
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütüne göre, basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 157'nci sırada bulunan Türkiye, son iki yıldır "dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi”.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) verilerine göre bugün hala 143 gazeteci hapiste.
OHAL sonrası normalleşme beklentisi var mı? Maalesef yok. Çünkü OHAL kaldırılmadı, kalıcı hale getirildi! Dolayısıyla ifade özgürlüğünü tanımayan her kanun, sansürle baskı altına alınan basın özgürlüğüne çare olamaz.
Bir de kronikleşen işsizlik sorunu var gazetecilerin. Sektörde küçülmek hatta kapanmak zorunda kalan kurumlarla birlikte işsizlik sürekli artıyor. Basın sektörü, Türkiye'de ortalama yüzde 10-11 arasında seyreden işsizliğin en yüksek olduğu iş kolu. Yaklaşık 12 bin kişilik sektörde, işsizlik oranı yüzde 30.
OHAL dönemindeki kapatmalar ve işten çıkarmalarla birlikte işsiz gazeteci ordusuna yaklaşık 3 bin kişinin daha eklendiği belirtiliyor.
Rakamlarla desteklenen kara tablo ne yazık ki uzayıp gidiyor. Basını özgür olmayan bir ülkede ne demokrasi, ne adalet, ne şeffaflık konuşulabilir. Türkiye’de gazeteler ve gazetecilere uygulanan sansür aslında okura da uygulanıyor. Onlar özgür olamadığı için okurlar da özgür olamıyor.
Basın özgürlüğü güvence altına alınmadıkça, gazetecinin haber yazma ve halkın haber alma hakkı engellendikçe, işsiz gazeteci ordusuna her gün yeni arkadaşlarımız eklendikçe 24 Temmuzların sansürden kurtulmuş bir basın bayramı olarak kutlanması büyük bir ironi olur.
Sansüre karşı direnmek zor da olsa ‘özgürleşmek’ adına hep birlikte direnmek zorundayız. Kalemini satmadan, boyun eğmeden, eğilmeden, bükülmeden gazetecilik yapan arkadaşlarımın sayısının arttığı bir ülke umudumu ise hiç kaybetmedim…