30 Ağustos Zafer Bayramı 98’inci yılına ‘yasak’ gölgesinde giriyor.
Konuya biraz eğilen herkesin dilinde hemen hemen aynı tepki: “Ayasofya Camii ibatede açılırken, Fetih kutlamaları yapılırken, 15 Temmuz anılırken bulaşmayan virüs 23 Nisan, 29 Ekim, 19 Mayıs ve 30 Ağustos kutlanırken mi bulaşıyor?”
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve partinin tanıtım ve medya başkanı da olan Mahir Ünal, bir televizyon kanalında açıklama yaptı tam da bu soru üzerine; 30 Ağustos kutlamaları ile 15 Temmuz kutlamalarını karşılaştırdı…
Şu talihsiz cümleleri kurdu Ünal: “15 Temmuz hassasiyeti çok sıcak ve taze olmasından kaynaklanan bir hassasiyet. 15 Temmuz kutlamaları henüz daha 4. yılında olduğu için doğal olarak 15 Temmuz kutlamalarını erteleyemezsiniz. Toplumsal olarak sonuçları olur.”…
Sanki 30 Ağustos’un yasaklanmanın ya da bugüne kadarki ‘yasaklamaların’ toplumsal sonuçları olmamış gibi…
Ama ‘toplum’ kavramını da açmak lazım AKP iktidarının…
‘Biz’ dedikleri yüzde 50 ve ‘ötekiler, çapulcular hatta terörist’ dedikleri yüzde 50…
O yüzden ‘toplumsal sonuç’ olarak bile yüzde 50’nin tepkisi kaale alınıyor anlaşılan..
İktidar partisinin tanıtım ve medya başkanı olan şahsın iletişim kanallarında böyle toplumun (tabi ki ben tüm toplumdan bahsediyorum) hassasiyeti olan bir konuda aklına geleni, kafa yapısını aktaran cümleleri kurmak yerine tam tersi tepkisi olan kesmi yumuşatmaya yönelik cümleleri tercih etmesini beklerdim.
Bir ‘iletişim uzmanı’ olarak şunu öneririm: “15 Temmuz halkımızın geniş katılım göstereceği bir kutlama olmayacağı için protokolün katılımıyla gerçekleşti ama 30 Ağustos Zafer Bayramımız halkımızın geniş katılım göstereceği bir milli bayramımız. Salgın riskinin toplulukta yayılma riskinden dolayı kutlamaların geniş katılımla yapılmamasını uygun gördük….”
Bunun gibi bir cümleyle ‘tepkileri’ azaltma yoluna gitmek 18 yıllık iktidar tecrübesinde çok da ‘uzmanlık’ gerektirecek bir durum değil bence ama…
İstemekle başlarmışya her şey, istemek lazım işte önce…
Bir de “15 Temmuz'u bence milli bayramlarımızın karşısına koymak, Malazgirt'i 30 Ağustos'un karşısına koymak doğru değil” diye bir cümlesi var Ünal’ın… Düz okuyunca ‘bence de’ dedirten ama bunca olaydan sonra da ‘daha mı üstün tutuluyor da bu cümle kuruluyor’ ağır basan bir okuma…
Yaptılar, yine yapıyorlar, yine yapacaklar. Ne zaman milli bayramlarımızı gümbür gümbür kutlarız malum… Kara bulut gibi çöktüler, hep bir bahaneleri var, hep bir yüzde 50’ye göre yoğrulmuş bir hassasiyetleri…
Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla ilgili ise ne pandemi ne hassasiyet, ne ötekiler ne berikiler hiç biri önemli değil sözcü Ünal’ın lafına göre: “…bunun zamanı neden şimdi derseniz ben de şunu söylerim; "Şimdi değil de ne zaman?".. Yorumsuz…
Zaman göreceli bir kavramdır gerçek ‘milli’ duygular için… Bizim için 198 yıl, 10098 yıl da geçse zaferin adı 30 Ağustos’tur.
Biz çocuklarımız için, torunlarımız için bayraklarımızı astık, zaferi anlatıyor, her milli bayramımızda EBEDİ BAŞKOMUTANIMIZ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve silah arkadaşlarına, bayrağımızı yere koymayan şehitlerimize minnetimizi sunuyor, selamımızı veriyor, marşlarımızla coşkumuzu yaşıyoruz.
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN, BÜYÜK ZAFERİMİZ KUTLU OLSUN, BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN…
Toplumsal hassasiyet dediğin böyle bir şey işte...