Dikkat! aşırı dozda ‘barış’ ve (nokta) içerir.
‘Barışı’ sevmek önemli bir şey, savaş sevici olmamak… Kavgayı, küfürü, kargaşayı, savaşı sevmemek, istememek, insani olmak, hümanizmden yana bir dil kullanmak önemli bir şey (nokta).
Gündem her ne kadar ‘savaş’ olsa da kendi iç gündeminde ‘seçim’ olan ve 3-4 Şubat’ta genel başkanını belirleyecek olan Cumhuriyet Halk Partisi, önseçimle ‘barışmak’ zorunda. 36. Kurultay’da örgüt -yine mi yeni mi bilinmez- başkanını seçecek. Kurultay biter bitmez de 2019 seçimleri gündeme oturacak ve özellikle de yerel seçimler. Başkan aday adaylıkları dillenmeye başlayacak da asıl örgütün sesine kulak verilecek mi orası merak konusu. Önseçim tabanda tüm örgütün isteği ama genel merkezin hangi yolu izleyeceği bilinmiyor.
2015 genel seçimleri öncesi alınan doğru kararın sonucunda güzel bir parti içi demokrasi şöleni yaşanmış ve şu anda mevcut milletvekillerinin listesi aşağı yukarı oluşmuştu (tabi kontenjan adaylar araya girmeseydi ve sonra da başka partilere gitmeseydi liste şu anda daha net olurdu orası ayrı konu). 29 Mart 2015’teki o önseçimlerde İzmir 1. Bölgede mevcut milletvekillerinden Musa Çam, 2. bölgede Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu birinci sıraya oturmuştu. Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olması tabiî ki onu ilk sıraya oturtacaktı, örgüt eli mahkum yapmıştı bir kere; gel zaman git zaman milletvekili seçildiği ilin il kongresine bile katılmayacak birini birinci sıradan seçmişti…
Dalaveresini, kenardan girenini, torpillisini, afilisini bir kenara bırakırsak önseçim CHP gibi bir partiye çok da yakışan demokratik bir süreç. Partili kimi vekil ya da başkan görmek istiyorsa onu birinci yapıveriyor. Partilinin tanıdığı, samimi bulduğu, bu bizi yüceltir dediği; güvendiği, sevdiği, elini sıkan, yüreğine dokunan, onu gözünden tanıyan kişiler yükseliyor ve hizmet için o koltuklara oturuyor.
Diğer türlüsü ‘atama’ değil ‘dayatma’ oluyor. Mesela İzmir özelinde yerelde 8 ilçe var CHP’nin kaybettiği. Bu ilçelerde kimin aday gösterileceği o kadar önemli ki, bence seçimi kazanmak ya da kaybetmek stratejik adayın belirlenmesinden geçiyor. Örgütün ve yerel halkın tanıdığı, sevdiği, güvendiği bir isme ulaşmak gerekiyor. Genel Merkez ne kadar görüş alırsa alsın -ki o görüş veren kişilerin kendi hegemonyasını kurmak istemediği de muamma- nasıl ulaşabilir bu kişiye.
CHP’nin İzmir’deki oy oranına güvenerek attığı adımlar geçmişte ne kadar işe yaradı tartışılır. İktidar partisiyle oy farkının az olduğu, 8 ilçenin kaybedildiği ortada. Gerçek örgütlenme tüm üyelerin kararlarda aktif rol oynadığı bir sistemle mümkündür. Kararlar alınırken tabanın ne düşüneceği önemlidir ve CHP’nin genel politikasından beklenen budur. Aksi sığ bir sol parti olarak savunulacak bir taraf bile bırakmayan bir hal alıyor. Neresinden tutulsa elinde kalan bir sol…
İzmir demokratik, İzmir önemli, İzmir özel, İzmir aydınlık, İzmir ‘barış’ sevici; İzmir kapı, İzmir kale, İzmir dimdik ve çoğunluğunun sandıkta elinin gittiği partinin, ana muhalefet partisinin de İzmir gibi olmasını bekliyor (nokta).