Dün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günüydü...
Çok azımız çalışma şerefine eriştiğimiz için büyük bir kısmımızın günü değildi yani.. Ankara ve İstanbul'da eylemler yapıldı işsizliğe, sömürüye, susturulmaya, tutsaklığa, bu işi layıkıyla yapamamaya karşı, baş kaldırı vardı.. İzmir?
Bizim tuzumuz kuru kardeşim, ne toplanması ne eylemi, paşalar gibi yaşıyoruz biz İzmir'de!
Kapatılan bürolarımız yok, işsiz kalanlarımız yok, işsiz kalınca ya bu çocuklar ne yer ne içer diyen bir Allahın kulu yok, bu mesleğin 'cilik' kısmında bir şeyler yapmaya çalışanlarımız da yok zaten, onlar ev 'cilik' gibi bişeyler oynuyor sanırım (inanın hiç bilmiyorum bu kısmını!)
Bir avuç tuzu kurumuz var onların umrunda değil olan biten, düşen kalkan, batan çıkan..
Empatiden uzak, bana dokunmayan yılan yaşasın kardeşim kafasıyla onu da kuma gömerek 'bu onurlu meslek...' diye başlayan süslü cümlelerle GAZETECİLİK yapıyoruz (Gerçek gazetecilik!!!) Anlayacağınız BİZ YOKUZ!
Aklıyla, fikriyle iş yapılan bir meslekte bu kadar maddi unsur noksanlığında akıl ne gezer, fikir ne gezer? Sonra yine toplanmadan vah vahh meslek elden gidiyor naraları atarız küme küme birleşerek. Biz kendimize sahip çıkmazsak gider kardeşim! Hak eden her şeyi görür, bu meslekte meslektekiler de neyi hak ediyorsa onu yaşar..
Ben 15'inci yılımdayım ki bu yılların üçte birini de işsiz geçirmişimdir; bizim fakülteden (Ege İletişim) genç arkadaşlarla sohbetlerim oluyor şunu söylüyorum: Öğrendiğim bir şey var kendine çare oluyorsan olacaksın yoksa kimseden bir 'büyüklük' bekleme!
Bence başımıza bir şey geldiğinde her zaman yaptığımız gibi sessiz sessiz kalalım! Aman kime ne anlatırız sonra! Yok hak aradıydım, yok hastaydım izin vermediler, yok para vermiyorlar, yok 14 saat çalışıyorum, yok yaptığım haberler kullanılmıyor, yok mobing uygulanıyor, yok adam kayrılıyor.. Bunlar boş sözler çünkü.. Tecrübeyle sabit..