Yunanistan’ın başkenti Atina yakınlarında turistik tesislerin bulunduğu Mati bölgesinde 23 Temmuz’da çıkan orman yangınında yüze yakın insan hayatını kaybetti, çok sayıda insan yaralandı. Yangına ait fotoğraflar internette yayınlandığında bu fotoğraflar gerçek değil de sanki Yunan yönetmen Theo Angelopoulos’un filmlerinden alınmış sahneler gibiydi. Yangında çok sayıda ev de yandı. Yanan evler arasında ünlü Yunan yönetmen Theo Angelopoulos’un evi de vardı. Yönetmenin evinde bulunan kişisel arşivi, notları, mektupları ve kitapları da yandı.
Yönetmenin son üçlemesinin ilk filmi Ağlayan Çayır’da (Trilogia: To Livadi pou Dakryzei, 2004) bir kasabadaki evlerin tamamı kasabanın yakınında ki nehirin taşması sonucu sular altında kalır. İnsanlar anılarını ve eşyalarını geride bırakarak sandallarla evlerini terk etmek zorunda kalırlar. Theo Angelopoulos, filmlerinde ülkesinin son yüz yıllık tarihini, insanlarını, onların yalnızlıklarını, değişimlerini, savaşlar ve ekonomik nedenlerle göç dalgalarının insanların hayatlarını nasıl etkiledğini anlatır. Yönetmen bu yüzyılın annesinin yüzyılı hatta kendisinin yüzyılı olduğunu söyler. Annesi yüzyılın başında doğmuş ve sonunda ölmüştür.
Ağlayan Çayır bir grup insanın ellerinde bavulları ve çıkınları bir nehrin kıyısından yürümeleri ile başlar. Bu insanlar, Rusya’da Bolşevik devriminden sonra 1999 yılında Odessa’dan gemilere binip kaçan Yunanlı mültecilerdir. Aralarında annesi ve babası savaşta ölen beş yaşındaki Eleni de vardır. Bir aile onu sahiplenerek yanlarında Selanik yakınlarındaki kasabaya getiriler. Aynı yaşlarda onlarında bir oğlu vardır. Alexis. Film Eleni’nın 1919-1949 yılları arasında yaşadıklarını anlatırken ülkenin Birinci Dünya Savaşı sonrasından başlayarak iki Dünya Savaşı arasında ve sonrasında ülkenin ve insanların değişimini kendi ülkelerinde mülteci olmanın zorluğunu ideolojik farklılıkların açtığı yaraları kasaba ve Selanik ekseninde anlatır. Yönetmen filmdeki olaylarda annesine göndermeler olduğunu ancak annesi olmayan bir kadının bakış açısından anlatığını söyler.
Eleni ve Alexis büyümüşler ve birbilerini sevmektedirler. Eleni gizlice Selanik’te doğum yapar. İkiz oğlanlar varlıklı bir aileye evlatlık verilir. Ancak Alexis’in babası eşi ölünce Eleni ile evlenmek ister. Onlar da bir müzik grubu ile Selanik’e kaçarlar. 1922 de İzmir yangınından sonra Selanik’e gönderilen seksen beş ailenin yaşadığı bir tiyatroda yaşamaya başlarlar. Anadolu’dan ve Rusya’dan savaş sonrası gelen mülteciler kilise, okul, tiyatro gibi yerlerde yaşamak zorunda kalırlar. Kendi yaptıkları derme çatma barakalarda yaşarlar. Alexis akordiyon çalmaktadır. Müzik grubu ile birlikte Anadolu daki kahvelerin benzeri kahvelerde zamanlarını geçirmektdirler. Müzik onlar için hem geçim kaynağı hem de hayata tutunmak için bir araçtır. Bir çok filiminde olduğu gibi Ağlayan Çayır’ın müzikleri Eleni Karaindrou’ya ait. Angelopoulos, Karaindrou’nun müzikleri için “Onun besteleri, filmin ayrılmaz bir parçasıdır. Onun müziği olmasa film de var olmaz.“ der.
Çocuklarını verdikleri aileden geri alip birlikte yaşamaya başlarlar. Ancak yoksulluk peşlerini bırakmaz. Geçim derdinin açtığı yeni umut kapısı Amerika’dır. Yönetmenin sözleri ile daha iyi bir geleceğe sahip olunacak vadedilmiş topraklardı Amerika. Alexis konser vermek için başka bir müzik grubu ile birlikte gemiye binip Amerika’ya gider. Ancak umduğunu bulamaz. Ailesini yanına almak istese de bunu başaramaz.
Avrupa’da faşizm yükselişte olduğu yıllardır. dir. Yunanistan’da önce Mussulini etkisi altında kalır. Sonra Naziler Yununaistan’ı işgal eder. Eleni, ikinci dünya savaşı yıllarında ve sonrasında ülkede çıkan iç savaş yıllarında tek başınadır. Kardeşin kardeşi vurduğu iç savaş yıllarında Alexis yanında yoktur. Oğulları ise karşı taraflardadır artık.
1935 yılında doğan yönetmen filimlerinin çoğu üçlemeler şeklindedir. Üçlemeler Tarih, Sessizlik, Sınırlar ve son olarak da Modern Yunan Üçlemesi Ağlayan Çayır, Zamanın Tozu, Öteki Deniz filmlerinden oluşmaktadır. Ancak yönetmen Öteki Deniz filminin çekimleri sırasında 24 Ocak 2012 tarihinde bir motosikletin çarpması sonucu hayatını kaybetti.
Eleni rölünde oynayan Alexandra Aidini’ninde ilk filmi olmasına rağmen çok başarılı olduğunu belirtmek gerekir. Filmin çekimlerinin yapıldığı kasaba ise film için inşa edilmiştir. Ayrıca yazının başında belirttiğim kasabanın sular altında kaldığı sahneler gerçek nehir taşması sırasında çekilmiştir.
Filmin başladığı 1919 yılından sonra yüzyıl geçti. Ancak savaşlar nedeniyle ülkelerinden kaçan insanlar umut yolculuğu için çıtıkları Ege Denizi’nin sularında can veriyorlar. Mülteciler, denize ulaşamayan nehirler gibi bir yerlerde kaybolup gidiyorlar. İşte Ağlayan Çayır, bizim İzmir’de denize döktüğümüz insanların karşı kıyıya vardıktan sonraki öyküleridir.