Yıllar önce iş hayatına başlamadan önce tabii bugünkü farkındalıklar olmadığı için yazı başlığındaki tanımlamaların ne işe yaradığını pek bilmezdim.
Ülkemizin içinde barındırdığı Anadolu medeniyetlerinin bize öğretilerini tam sindiremeden, anlamadan, değerini bilmeden yaşamaya çalışınca “kapitalizm“ ve “Arap” kültürünün pençeleri arasında sıkışıp kaldık. Bizim için ne önemli, nasıl muasır medeniyetler seviyesine çıkarız gibi hayaller yalan oldu. Toplumsal algılarımızı birileri yönetti ve geldiğimiz durum şu an ortada. Ne olduğu belli olmayan yönüne nereye çevireceğini bilemeyen bir yığın. Oysa bizim yön aramaya ihtiyacımız mı var? Binlerce yıllık Anadolu kültürü evlatları olarak, ticaret yapma şeklinden, tüketim şekline müziğimize kadar yıllardır kodlanmış bir sürü gelenek ve göreneğimiz varken mutluluğu dışarıda aramak ne için kim için?
13. yüzyıldan bile öncesine dayanan Anadolu’da Ahilik sistemi vardı. Anadolu esnafı dışarıdan herhangi bir zorlama olmaksızın, güçlü bağlarla donanmış, ilişkileri sağlam temeller (değerler) üzerine kurulu bir ilişkiler sistemi olarak değerlendirilen bu sistem tamda bizim olmazsa olmaz kültürümüzü en iyi yansıtan örgütsel bir çalışma olduğu orta değil mi?
Ahilik sistemi; istihdam politikaları, çalışma ilişkileri, yönetim, üretim, rekabet, paydaş ilişkileri, yöneltme-kariyer, eğitim ve geliştirme vb. alanlarda ortaya koyduğu ahlak ve insan-değer temelli çalışma ilişkileri anlayışı ile günümüz çalışma hayatı sorunlarına çözüm için değerlendirilebilecek/ uyarlanabilecek bir model olarak karşımızda durmaktadır.
Şu an bütün gelişmiş ülkelerde kurulmuş kurulmak istenen network çalışmalarının örgütsel bakış açılarının mayasını oluşturan bu sistemi görmemezlikten gelip kendimize çıkış yolları aramamız ne kadar anlamsız diye düşünüyorum.
İş hayatına başlarken tuttuğunu kopar git al ve gel hırslı ol gibi bir sürü telkinler yüklendi beynimize oysa Avcı olmadan önce Çiftçi olmamız gerekmez mi? Çiftçiliğe öncelikle kendi kişisel /mesleki gelişimiz ile başlayıp bunu iş hayatına yansıtmamız gerekirken “armut piş ağzıma düş” felsefesi ile yetiştirdiğimiz bencil farkındalığı düşük yönü yolu belli olmayan çocuklar/gençler ile neyi başarabiliriz?
Yöresel olmadan Evrensel olunmuyor.
Oysa; “Ne ekersen onu biçersin”, “iğneyi kendine çuvaldızı karşındakine batır” gibi binlerce öğretiden oluşan ata sözlerimiz ne önemli değerlerden bahsediyor. Biz ekmedik ki biçelim?
Şimdi bu telaşlar ondan mı diyorum!