Seferihisar'da sakin bir 'kurtuluş savaşı' var

Sakinliğiyle ünlü İzmir'in ilçesi Seferihisar'ı 5 yıl önce cittaslow macerasıyla buluşturan başarılı Belediye Başkanı Tunç Soyer; toprağı, havayı, enerjiyi, doğayı, yaşamı korumaya yönelik bir kurtuluş savaşı verilmesi gerektiğini söylüyor.

FİGEN BİCAN BULAM - Sakin şehir projelerinden biri olan tohum takası için “Bir tür kurtuluş savaşı aslında bu. Topraklarımızı korumak için nasıl canımızı verdiysek, şimdi de toprakların bereketini korumak için aynı kavgayı vermek zorundayız” diyen Soyer ile Seferihisar’da sakin şehir ünvanı aldıktan sonra neler değiştiğini, yerelde kalkınma adına yapılan anlamlı işleri, şimdiye değer katan geleceğe yatırım yapan projelerini konuştuk. ‘Başka bir Türkiye mümkün’ mottosunun çok da yakıştığı Seferihisar’da bunun basit kurallarla, ranta yer vermeyen uygulamalarla, değerlere sahip çıkarak başarıldığını anladık. Dünyanın merak ettiği bir kent haline gelen yanı başımızdaki bu sakin kentin her geçen gün çoğalan hikayesini Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’in ağzından dinlemeye siz de buyur ediyoruz.

Türkiye’ye rol model olan cittaslow macerasında Seferihisar epey yol aldı. Son zamanlarda neler yapıyorsunuz bu markanın güçlenmesine yönelik?

T. Soyer: 21 Mayıs’ta cittaslow Türkiye buluşmasını gerçekleştireceğiz. Türkiye’deki 11 belediye başkanı, kaymakamları, cittaslow koordinatörleri toplantı yapacağız. Hem bugüne kadar cittaslow macerası Türkiye’de nasıl yol aldı, neler yaşandı bunları gözden geçireceğiz. Hem de gelecekle ilgili ortak bir vizyon oluşturmaya çalışacağız. Burada öncelikli olarak tarım, yerel üretimin desteklenmesi, doğal enerji kaynakları, çöpten enerji, çöpün ayrıştırılması, kent estetiği gibi ortak başlıklarımız olacak.

‘Cittaslow neyi değiştirdi’ye gelirsek. Bir kere Seferihisar’ın toplam değeri 4 kat arttı. 5 yıl içinde çok büyük bir değer kazanması söz konusu. En büyük değişiklik bu. Tabi ki sadece parasal bir değer katmadı. Türkiye ve dünyayla entegrasyonu güçlendirdi, özgüveni artırdı, kadınların toplum içinde değerini artırdı, barış içinde bir arada yaşama kültürünü geliştirdi. Yani o kadar çok yan etkisi var ki bu markanın; çocuklar kendilerini daha özgüvenli hissetmeye, memleketleriyle gurur duymaya başladılar. Dolayısıyla sadece maddi kazanımlarla açıklanacak bir süreç değil bu. Bize gurur veriyor, iyi ki bu adımı atmışız, iyi ki Seferihisarlılarla bunu buluşturmuşuz diyoruz.

Kadınları harekete geçiren süreçte neler yaşanıyor mesela?

T. Soyer: Kadınlar ekonomik özgürlüklerine kavuştukları andan itibaren toplum içindeki rolleri değişmeye başlıyor, toplum içindeki rolleri değiştiği andan itibaren de toplum değişiyor. Böyle zincirleme bir reaksiyon bu. Değişim daha özgür bir topluma dönüşmesi, daha katılımcı bir yönetim modelinin ortaya konulması ve tabi ki sonuç itibariyle toplam rantın büyümeye başlaması, en büyük değişiklik bu. Sığacık’ta çok sayıda pansiyon ve butik otel açıldı. Eskiden bir tane yoktu şimdi 24 tane oldu. Turizm ve tarım açısından somut geri dönüşler var, insanlar geliyor, biz de pazarlama adına elimizden geleni yapıyoruz.

Tohum Takas Şenliği ses getiren, dikkat çeken bir proje oldu. Etkileri neler?

T. Soyer: Tohum Takas Şenliği çok ünlendi, bir ödül aldık hatta. İnsanlığın üzerinde çok kafa yorması gereken bir mesele. Bir tür Kurtuluş Savaşı aslında bu. Topraklarımızı korumak için nasıl canımızı verdiysek, şimdi de toprakların bereketini korumak için aynı kavgayı vermek zorundayız. Bu nedenle çok hayati bir şey. Bizim en büyük övünç kaynaklarımızdan biri tarımın Anadolu’da, bu topraklarda başladığı değil midir? İlk kez tohumun insan elinden düşüp toprakla buluştuğu topraklar. Hem bununla övüneceksin hem o tohumları yok edeceksin, İsrail’e ona buna teslim olacaksın. Anlaşılır gibi değil!

Üretici pazarında işgaliye, harç, vergi almayarak üreticiye kol kanat geren bir yapı söz konusu. Ekonomiye katkısının yanında tarımsal üretime ne kattı bu pazar?

T. Soyer: Üretici pazarımızla birlikte ürün yelpazesi çok arttı. Çünkü çok basit bir kuralı var, sadece ektiğini tezgaha getirip satabilirsin. Bunu dünyanın her yerinde anlatıyorum. Bu aynı zamanda yerel ekonomiyi canlandırıyor, bio çeşitliliği zenginleştiriyor, ürün çeşidini artıyor. Bu bir tek kuralın o kadar çok olumlu yan etkisi var ki bir kere insanlar tembelliği bırakıyorlar. İkincisi umut taşımaya başlıyorlar, üçüncüsü tekrar toprakla buluşuyorlar. Topraklarını terk edip, imara açıp beton dikip terk etme noktasında olmaktansa şimdi hiç olmazsa marul, roka, soğan dikiyor, onu satıyor.

‘ÜMİTLİYİM, ÇABALARIMIZ TARIM POLİTİKALARINI DEĞİŞTİRECEK’

Sakin şehir olmanın tarımdaki etkileri neler?

T. Soyer: Bizim gerçekten başka şansımız yok. Biz toprak ve hayvancılıkla ilgili tarım mücadelesini sürdürmek zorundayız. Onlarca yıl boyunca Anadolu dünyanın tahıl ambarı olarak görülmüş. Onlarca yıl Türkiye hep dünyaya tarım ürünü satmış. Şimdi öyle bir noktaya gelindi ki saman satın alıyoruz, gübre satın alıyoruz. İnanılır gibi değil ama ne kadar yanlış politikalar uygulandığının somut göstergeleri. Siz bunlardan vazgeçmişseniz bunun yarattığı boşluk ne kadar ağır onu düşünün. O nedenle biz yerelde bazı çözümler üreterek bu duruma seyirci kalınmaması gerektiğini bu algının güçlenmesi gerektiğini vurgulamaya çalışıyoruz. Yoksa tarıma yönelik bu hükümet politikaları uygulanırken bir yandan bizim küçük ölçekte bu projeleri hayata geçiriyor olmamızın kıymeti yok gibi gözükebilir. Ama öyle değil bence. Biz bir farkındalık yaratıyoruz, insanların algısını bu yönde değiştiriyoruz. Ümit ediyorum ki bu çabalar bu tarım politikalarının değişmesini vesile olacak.

Mandalina Üretici Birliği başarısıyla adından söz ettiren bir proje. Kooperatifleşme çalışmaları hangi aşamada?

T. Soyer: Örgütlenme bilinci artık arttı. Birlik ve kooperatifleşme çalışmalarımız insanların tekrardan bu meselelere yakın durmasını sağladı. Çünkü eskiden kooperatifçilik çok istismar edilmiş ve insanlar mağdur olmuşlar. O yüzden de kooperatif denildiğinde kaçıyorlardı ama arkada belediyenin durması, belediyenin buna yatırım yapması iradesini ortaya koyması insanları da cesaretlendiriyor. Dolayısıyla bir araya gelmeye başlıyorlar. Bir araya geldikçe görüyorlar ki menfaatleri büyüyor. Menfaatleri büyüdükçe bu algı diğer insanları da etkiliyor. Özetle; bu algıların ve farkındalıkların güçlenmesi bizim için çok değerli, bunu başarmaya çalışıyoruz.

Teos antik kentinde sizin bir hayaliniz var: Teos Oscarlarını vermek. Ne aşamada o hayaller?

T. Soyer: Hala hayal aşamasında ama Teos antik kentindeki kazı hızla sürüyor. Güzel bir şekilde ilerliyor. Çok da güzel sanat eserleri, yazın eserleri çıkmaya başladı. Tarihte ilk kez sanatçıların birlik kurduğu bu 2500 yıllık İyon kenti medeniyetin ve uygarlığın eşiği olarak hala hayalleri barındırıyor. Artık hayallerimizin gerçekleşmesi için koşullar olgunlaşıyor. Biz de o koşulların olgunlaşması için çalışıyoruz. Bir Dionysos şenliğini burada gerçekleştireceğiz Teos Oscarları ile beraber.

Artık Seferihisar’ın da öğrettikleri var

Londra Buckingham Sarayı’na Galler Prensi Prens Charles’in davetlisi olarak gittiniz. Seferihisar algısı nasıldı?

T. Soyer: Prens Charles’in vakfının da desteklediği Habitat 3’e hazırlık toplantıları yapıldı ve oraya davet edildim. Büyük bir onurdu benim için. İnsanlık ekvatorda 20 yılda bir yapılan bu zirve ile meşgul şu anda. Onlarca yerde onlarca hazırlık çalışması yapılıyor. Bu da onlardan bir tanesiydi. Ben de yakından takip ediyorum Habitat 3’ü. Onunla ilgili birçok zirveye, birçok toplantıya katıldım. Sonuç itibariyle hazırlık sürecinde bulunmak hem Seferihisar algısını güçlendiriyor hem de bir şekilde Seferihisar’ı insanlığın gündemine taşıyor ve geleceği görmemizi sağlıyor. Dünyanın en güçlü vakıflarının, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri vardı ve Seferihisar örneğini anlatmamı istediler. O mecrada bunları konuşmak, o insanlara Seferihisar’ı anlatmak hem çok gurur vericiydi hem bizim de onlara katkımız olması açısından önemliydi. Biz onlardan birçok ders çıkarıyoruz ama artık Seferihisar’ın da onlara öğrettikleri var.

‘İnsanların asıl ihtiyacı sosyal demokrasi’

SODEM Başkanı olarak da güzel gelişmelerin yaşandığı bir süreçtesiniz. Sosyal demokrat belediyeler neler başarıyor?

Sosyal Demokrat Belediyeler Birliği’ne (SODEM) Genel başkanın destek veriyor olması, değer veriyor olması bizim için çok önemli. En son Ankara’daki toplantıda da konuşmacılardan biri olarak davet etti beni o da çok onur vericiydi. SODEM’e çok değer verdiğini çok önemsediğini göstermiş oluyor. Hakikaten böyle seçilmiş insanların üye olduğu ve bu seçilmişlerin milyonlarca insanı temsil ettiği bir sivil toplum kuruluşu dünyanın her yerinde çok ciddiye alınması gereken bir oluşum. Nitekim de bizi ciddiye alıyorlar, ben Brüksel’de Avrupa Parlamentosunda, parlamento başkanı ile görüştüm, bölgeler komitesi başkanıyla görüştüm. Çünkü bakıyorlar 15 milyonu temsil ediyor, şu kadar belediye başkanı var bu oluşumun içinde bununla konuşmamız lazım diyorlar. Bizim öyle bir iddiamız var, biz gerçekten Türkiye’nin en güçlü sivil toplum kuruluşlarından biri olabiliriz ve bunu yaparken de ortak bir dil kurmamız gerekiyor, o dili güçlendirmemiz gerekiyor. İnsanların bugün farkında olmasalar da asıl ihtiyaçlarının biz sosyal demokrasi olduğunu biz biliyoruz. O nedenle sosyal demokrasiyi daha anlaşılır kılacak, daha geniş kitlelere ulaştırmamızı mümkün kılacak diller geliştirmeliyiz, çalışmalar yapmak zorundayız. SODEM buna aracılık eden bir yapılanma.

Kurutulmuş mandalina üreticiyi kurtaracak

Söyleşimiz sırasında orta sehpanın üzerinde devasa bir ikramlığın içinde kurutulmuş mandalinalar dikkatimi çekti. Önce tadıp onayımı alan Tunç başkan mandalina üreticisini kurtaracak yeni ürün hakkında şu bilgileri verdi:

Mandalina’nın kabuklu ve kabuksuz olarak kurutmasını yaptık. Geçtiğimiz sezon 1-1.5 ton mandalinayı denedik. Kurutma işlemini jeotermal bir fırında gerçekleştirdik. Tam da istediğimiz gibi bir sonuç aldık. Katma değeri çok yüksek bir ürün haline geldi. İhracat olanakları üzerinde çalışıyoruz. İç piyasada da rağbet gören bir kuruyemiş olacağına inanıyorum. Seneye piyasada olacak. Gururla söylüyorum burası bir mandalina bahçesi diye ama bu değer de gidiyor ne yazık ki. Hayat başka türlü akıyor ve bunların yerini beton alıyor. İnsanlar o betona, paraya teslim oluyorlar. Biz de istiyoruz ki tarım arazilerimizi koruyalım. Ama o kamu spotlarındaki gibi ‘mış gibi’ değil yani gerçekten koruyalım. Onun için de değeri artırmaya çalışıyoruz. Ürünün katma değerini artırmak, pazarlama kabiliyetini geliştirmek gibi.