Yeni bir yıla kocaman bir kaosun içinde giriyoruz. Tüm toplumsal olayları bir kenara bıraktık, kuru ekmeğin peşine düştük…
Kadın cinayetleri haberlerinin yerini soğuktan ya da açlıktan ölen bebek haberleri alalı birkaç hafta oldu…
2021’in başında 6 lira olan dolar deli gibi arttı arttı ve 20 Aralık’ta bir akşam operasyonu ile çat diye 18 liradan 13 liraya çekildi, 12 liralarda bu yazıyı yazdığım günlerde… Halay çekilecekse hep birlikte çekelim de ekmekten süte, bebek bezinden otomobile gelen yüzde 100’lük zamlar dışında değişen ne?
Ekonomik krizi doların artmasıyla artan fiyatlarla ne kadar net yaşıyorsak olmayan paralarımızla parası olanların ‘Kur korumalı TL mevduatı’ ile kazanacağı karı nasıl ödeyeceğimiz kaygısını da aynı derecede yaşatıyor AKP iktidarı halay çekenlerin dışındaki her birimize…
Devler tepişiyor, çimenler eziliyor! Olan tam da bu bugünlerde…
Bu devler bizim olmayan, hayal bile edemeyeceğimiz paralar üzerinde tepişiyor da biz ‘ezilenlere’ kaygının yanında ne yaşatıyor bu olan biten? Yaşadıklarımızı anlatıyorum, yaklaşın…
Bir kere iki kişi bir araya geldiyse kaygı içermeyen tek cümle kurulamıyor artık. Market pahalılığı, benzin pahalılığı… Et, süt, yumurtanın kaç para olduğunu her gün hayretler içinde herkes birbirine söylüyor.
İnsanlarımız, soğukta, ayazda saatlerce ucuz ekmek kuyruklarında bekliyor.
Markete girip müze gezer gibi ürün inceliyor, her alışverişin sonunda her gün en asgari 200 TL ödeme yaparak çıkıyoruz marketten. Evde ürünleri yerleştirirken fiyatlar üzerindeki maceralı market yolculuğumuz ev halkıyla konuşuyoruz.
Eylül başında aynı parayla bir depoya yakın aldığımız benzin artık yarım depo mesela…
Tatil planı yapar gibi yapıp üzerinde bile durmadan konu hoop yakın zaman ödemelerine, borçlara, kaygılara çevriliyor. Anlamıyorsun bile geçiş hızını…
Yakın arkadaşım arıyor çocuğunun kreşinden okul çantasına konulmuş ‘masraflarının arttığı, kaliteden ödün vermemek için aylık ödemelerine 300 TL zam yaptıkları’ yazılı bir mektup çıktığını büyük bir kaygıyla anlatıyor. ‘Maaşıma gelmedi ki bu kadar zam, çocuğum da severek gidiyor okula, ne yapacağımı şaşırdım’ diyor.
İşe arabayla gelen bir iş arkadaşım ‘Artık binemem, zamlardan sonra gücüm kalmadı’ diyor mesela…
Bebek bezi için market market dolaşıp yine bezin tanesine 3-4 liraya gelen rakamları ödüyor bebeği olanlar.
Bebek mamaları marketlerde kilitli dolaplara kaldırılmış! Çocuğu aç olan anneler çalmasın diye korunuyor mamalar…
Elektrik borcunu ödeyemedikleri için elektrikleri kesilen ve donarak ölen 2 aylık bir bebek haberiyle donuyoruz…
Oysa Ekonomi Bakanı, ekonominin iyi gittiğini ‘gözlerimdeki ışığa bakın’ diyerek anlatıyor televizyon ekranında. Bakan Nebati’nin gözlerindeki ışığın 2 aylık bebeği donarak ölen annenin gözlerindeki ışıktan, aç bebeğine mama çalan annelerin gözlerinin ışıklarından haberi vardır umarım.
Biz mutlulukta aynı yerde olamıyorduk da zaten ama ortak üzülebiliyorduk sanki. Asgari standartlarımızla birlikte, birlikte kederlenmeyi de kaybettik.
Bu ülkenin sanatçısıyım diye geçinen kişi, 1,5- 2 milyonluk cipinden inip çemkirircesine ‘gerekirse simit yenecek’ ayarı verirken, ülkenin ana akım gazetelerinin birinin başında uzunca yıllar genel yayın yönetmenliği yapmış kişi çıkıp ‘eskiden yurtdışında 500 metre arayla espresso içebiliyordum şimdi içsen hayatın gitti’ diye dertlenebiliyorken bizim üzüntümüz, kaygımız, kederimiz ortak olamaz… Biz artık dertte çok ayrıştık!
Yandaş Sabah gazetesinin internet sitesinde gıda zammına karşılık ‘tarihi geçse de yenilebilecek’ ürünlerin ‘püf’ noktalarını anlatan kafaya yüzde 50’mizin ulaşması imkansız.
20 Aralık Pazartesi akşamı dolar 18 liradan aşağı ivmeye geçmeden hemen önce ‘bozdurun’ fısıldamasıyla birileri servetine servet katarken, ülkenin ortalama yüzde 70’i olarak biz asla sahip olmadığımız ve olamayacağımız paraların derdiyle baş başa bırakıldık.
Hiperenflasyonun kaçınılmaz olduğu, gelen zamların asla gerilemeyeceği bir gerçekken halay çekenlerle, ‘başaramayacaksınız’ diyenlerle aynı şeye üzülemeyiz de artık…
Sonuç ortada; hepimizi fukaralaştıran, paramızı pul eden, tencereleri, cüzdanları boşaltan, işimizi, aşımızı, ekmeğimizi küçülten bir ucube rejimin kurbanlarıyız…
Neyzen Tevfik’in dediği gibi: “Ekmek herkese yetecekti aslında, tarlaya karga dadandı. Ambara fare, fırına hırsız, memlekete harami.”
Not: Yıl bitti, dertlene dertlene giriyoruz 2022’ye ama yine de umutsuzluk yakışmaz bize…. Mutlu, umutlu, sağlıklı bir yıl olsun HEPİMİZE…