Her 8 Mart’ta ABD’de 1857 yılında bir tekstil fabrikasında grev yapan işçi kadınların yanarak öldürülmesinin yüreğimizdeki sızısını hissederiz.
Ama bu 8 Mart çok başka.
Ülke tarihinin en büyük felaketine uyandığımız 6 Şubat sabahından bu yana kabusun sızısı yüreğimizde; kadınlarımızın çığlıkları, çocukları, aileleri, evleri, yaşamları için çırpınışları hala kulaklarımızda.
Bizlerse kız kardeşlerimizin acılarını yaşıyor, nasıl destek olabiliriz diye çırpınıyoruz.
Hayata tutunmak için onlar kadar çırpınamasak da….
Çünkü deprem de gösterdi ki yıkıntılar arasında en zor şey yine kadın olmak…
Deprem bölgesindeki kadınlarımızın zor şartlarda yaşam mücadelesi verdiklerini ve en çok yine kadınların yükü çekerek hayatı normalleştirmeye, çocuklarına analık yapmaya, ailelerini diri tutmaya çalıştıklarını görüyoruz.
Olmayan evlerinde, çadırda ya da barakada hijyeni sağlamak ellerinde bulaşık, çamaşır yıkamak zorundalar; yemek yapmak, çocuklarını giydirmek beslemek…
Düşününce şu anda yaşadığımız her şey lüks…
Ama hepimizin bir tarafıdırya güçlü kadın olmak! Güçlü olur kadınlar, dayanıklı olur, acılara rağmen umutları için, çocukları için, geleceği için yaşar.
Biliriz güçlü olmayı; şiddetten, kadın cinayetinden, tacizden, ötelenmeden, ayrımcılıktan, dışlanmışlıktan şimdilerde de depremden sonra tanışırız…
Şiddet ve ayrımcılık kaderini değiştirmek bizim elimizde, çünkü biliyoruz ki kız çocuklarının eğitimi hepimizin geleceği…
Eğitimli, meslek sahibi olan kadının finansal özgürlüğü ise, şiddeti ve ayrımcılığı savuşturmada güçlü bir silah.
Seçim arifesindeki bu günlerde kadınların siyasetteki yeri ile ilgili hatırlanması gerekenler var bir de…
Bir kısmını Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı olarak açıklanan ve konuşmasında ‘Aday sadece ben değilim, 84 milyon aday’ diyerek toplumun her kesiminden ‘kadın’ isimlerini veren ve onlar da ‘Aday’ diyen Kemal Kılıçdaroğlu hatırlattı:
“Şanlıurfa'da evladı için nöbet tutan Emine Şenyaşar da aday.
'Süt veren ineğimi kestirip kredi ödüyorum' diye feryadını dinlediğim çiftçi Meliha Hanım aday.
28 Şubat sürecinde öğretmenlik mesleğinden atılan Sultan Kara da aday.
Ergenekon kumpasıyla canına kast ettikleri Kuddisi Okkır'ın eşi Sabriye Okkır Hanım da aday.
Torbacılara öldürttükleri Sinan Ateş'in eşi Ayşe Hanım da aday.
73 yaşında Kaz Dağları'nı savunan Hanife Hanım teyze aday.
Gezi Parkı davasında haksız yere hapis yatan, şehir plancı Tayfun'un kızı biricik evladımız, Veramız da aday.”
TBMM’de hak ettiği noktada olmayan kadının temsil hakkı var bir de…
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün seçme ve seçilme hakkını dünyanın gelişmiş ülkelerinden önce Türk kadınına verdiği unutulmamalı.
Seçim listelerinde kadınların göstermelik olarak değil seçilecekleri sıralara konulmasını da siyasi partilere hatırlatalım!
Ve bir gecede çıkılan İstanbul Sözleşmesi’ne bir gecede geri dönülmesi ve kadınların haklarının garanti altına alınması gerçeğini…
Hayat veren kadının eşit şekilde dahil olduğu bir TBMM’nin Cumhuriyetin 2. yüzyılına çok yakışacağını…
Atatürk’ün dediği gibi, “Daha emin, daha doğru olarak yürüyeceğimiz bir yol vardır: Büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak kılmaktır.”
8 Mart Dünya Kadınlar Günü dayanışmamız daim olsun!