İzmir’de 118 kişinin hayatını kaybettiği 30 Ekim depreminin ardından neredeyse bir yıl geçti ama depremzedelerin acıları hala aynı.
Ailelerini, komşularını, mahallelerini kaybettiler o yıkıcı depremde. Minicik canların yıkıntılardan saatler hatta günler sonra kurtuluşlarına mucize dedik, o an tüm acıları unutarak sevindik, gülümsedik hep beraber…
Depremde çocuğunu, annesini, eşini, ailesini kaybeden insanlar acıları çok daha yeniykenden bugüne ‘emsal’, ‘kredi’, ‘metrekare’ gibi anlamsız meselelerle meşgul ediliyor.
Geri gelmeyecek kayıpların acıları hala aynı ancak yeri doldurulacak ev, eşya gibi kayıpların da ‘aynı’ acıyla durması bugün herkesin vicdan muhasebesi yapması gereken bir halde.
İnsanlar evleri için canını dişine takmış uğraşıyor aylardır… Depremzedeler hak kaybı yaşamamak için dernekleşti, zaman zaman eylemler yapıyor. Geçtiğimiz haftalarda AFAD İzmir İl Müdürlüğü önünde eylem yaptı yüzlercesi.
Daire ve ofisten oluşan 1.819 yapının hak sahipleri adına açıklama yapan Avukat Nilsu Karaman Aktarıcı, ‘bu kadar da olmaz’ dedirten bilgiler paylaştı: "Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 7 adet proje alanına ayrılarak tapularımıza el konuldu. Mülkiyetlerimiz, bizlerin izni ve bilgisi dışında elimizden alındı, hazineye devroldu. 7 ayrı proje alanı, 7 ayrı firmaya bilmediğimiz şartlarda ihale edildi. Katlarımız 8'den 5'e indirildi, metrekarelerimiz yarı yarıya düşürüldü. 120-130 metrekare olan evlerimiz 60-70 metrekare olarak yapılıyor. Üstüne bize satılıyor. Ziraat Bankası'nın boş borçlandırma senetlerine zorla imza attırıldık, atmazsak arsa paramızı alıp gideceğimiz söylendi…”
‘BOŞ BORÇLANMA SENETLERİNE ZORLA İMZA ATTIRILDIK’ cümlesi sizi de ürkütüyor mu?
Bunu yapan devletin en üst düzeydeki bir kurumu… Tıkandım…
Bu konu da tabi ki hiç siyasetle alakası olmamasına rağmen siyasi engele takıldı. Yani vicdanın rafa kalktığı, rantın başrol oynadığı bir düzen…
Peki çözüm? Olmaz böyle, önümüzdeki engelleri kaldırın, verin onayı diyen var elbette ama o da tıkandı…
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, depremden sonra dönüşüm için 2 yılda çıkacak 340 milyon dolarlık krediyi Dünya Bankası ile sıkı pazarlık sonucu 4 ay içinde aldıklarını sevinçle duyurmuştu.
Kentsel dönüşümle ilgili model olacak bir uygulama için karar aldıklarını, bu müzakereleri Hazine ve İller Bankasının da mutabık kalarak bitirdiklerini anlatmıştı ve devamını: “21 Şubat 2020'de Cumhurbaşkanı Erdoğan İzmir'e geldiğinde ‘Orta hasarlı binada da oturulamıyor, boşaltmak zorundasın. Fakat devletten maliyeti alamıyorsun. Bu bulduğumuz krediyi orta hasarlı binalar için kullanalım’ dedim. Cumhurbaşkanı da ‘Çok iyi. Bunu arkadaşlarla konuşacağım’ dedi. Aylar geçti. Kredi orada duruyor. Bu para Türkiye'ye girecek, 30 yıl vadeli, 0.92 faizli, 5 yıl ödemesiz. İzmir ekonomisini canlandırır. En az 7-8 bin konut yapacağız. Cumhurbaşkanı dinledi, ‘Tamam’ dedi ama onay gelmedi…”
Cumhuriyet Halk Partisi İzmir İl Başkanı Deniz Yücel hem bu onay verilmeyen krediyi hem de depremzedelerin boş senetlere imza attırılması iddialarını geçtiğimiz günlerde yaptığı basın toplantısıyla bir kez daha dile getirdi. ‘Samimi olun, şeffaflık getirin verilen ihalelere rant yoksa özür dileriz’ dedi.
İddialar korkunç gerçekten. Tonla acı çekmiş insanların evleri üzerinden rant sağlamak uğruna o insanları hem bugüne kadar evsiz bırakmak, hem borçlandırmak hem de faydalarına olacak projelere engel olmak…
Yücel çok net bir şekilde şöyle açıkladı: 7-8 katlı binalar 5 kata düşülüyor. Depremden önce 120-130 metrekare olan evler, yaklaşık 70 metrekareye düşüyor. Yapım işi birilerine ihale edildi. Proje alanındaki depremzedelere boş senetler imzalattırıldı. Kendi evinin ya da ofisinin yeniden yapılması için önüne getirilen, dayatılan koşulları kabul eden depremzedenin metrekaresi küçültülmüş bağımsız bölüme kaç para ödeyeceği belli değil. Burada birilerine rant sağlanıyor. Bayındırlık birim fiyatları belli, müteahhit karı belli. Çıkarırsınız sözleşmeleri, maliyet hesaplarını, bu inşaatlar hangi koşullarda kimlere ihale edildi? Kaç kişiden teklif alındı? O zaman biz iddiamızı geri alır, sizden de özür dileriz.
Ve son olarak ekliyor: Mağdur depremzedeleri belirsizliğe sürüklemek ve boş senetlere imza attırarak borçlandırmak, devletin yöntemi olmamalı!
Bu kimin tarzı, kimin yöntemi artık siz anlayın!
Büyük acının yıldönümü yaklaşırken bunları o insanların yaşatmak bence her şeyden daha acı, utanılası ve büyük bir yozlaşmışlık, kokuşmuşluk…
O insanlar RANT çetelerinin sayesinde büyük acılarının üzerine artık olanca kaygı ve stresi de ekleyerek hayatlarını sürdürüyorlar…
Devleti yönetenlerin yöntemi tüm insanları, mağdurları, hayvanları, taşı, toprağı, doğayı koruyacak politikalar üretmek olmalı NET!
Her neyse, kimse, ne yapılıyorsa böyle değil, bu hiç değil!