Özgürlük kafada başlar. Ne demir parmaklıklar, ne tutsaklık, ne yasaklar, ne de kurumların baskısı bir gazetecinin özgür düşünmesini, özgür hareket etmesini ve de özgürce yazmasını engelleyebilir. Gazeteci kafasına koyduysa gider araştırır, soruşturur, konuşturur, gören-duyan-bilen bulur, işin profesörünü bulur yapar o haberi. Sansür yiyebilir ama tutamaz halkın bilmesi gerekenleri. Cümle cümle sosyal medyadan yayınlar yine de kamuoyunu bilgilendirir.
Bizde bu bir hastalık gibidir. Duramazsın, uyuyamazsın. Sözcü Gazetesi İzmir muhabiri, arkadaşımız Gökmen de yaptığı başarılı haberlerle bu hastalığı taşıyan en iyi gazetecilerden biri. Tıpkı Cumhurbaşkanı’nın nerede olduğunun konuşulduğu günlerde yaptığı ‘Marmaris’te tatilde’ haberinde olduğu gibi… Yaptığı kamuoyunun bilgilenmek istediği bir konuda haberdi. Sözcü Gazetesi’ne yönelik 19 Mayıs Gençlik Bayramı gününe denk getirilen algı operasyonu sonucu FETÖ terör örgütüyle alakası olmayan Gökmen, bu davaya dahil edilerek hakkında tutuklanma kararı çıktı. Yaklaşık 6 ay önce tutuklandı.
Gökmen Ulu, 174 günlük tutsaklığın sonunda 8 Kasım’da tahliye edildi. Bir gazeteci olarak yaptığı haber nedeniyle fiziken tutsaktı daha nice gazeteci gibi… Gazetecilere, Sözcü ailesine yapılan tüm haksızlıkların isyanını unutturan bir tahliye sevinci yaşattı bu tahliye vicdanı olanlarda…
Gökmen’in cezaevinden çıkar çıkmaz söylediği ilk sözler bir ‘mücadelenin’ içinde olan tüm gazetecileri kapsıyordu: “Bu 174 günü basın ve hürriyet mücadelemizin bir bedeli olarak niteliyorum.” Bir ‘bedel’ ödeniyordu, özgür düşünme, özgür haber yapma, özgür gazetecilik faaliyetinde bulunmanın bedeli! 2017 Türkiye’sinde ‘özgür’ düşünmenin, haber yapmanın bedeli!
“Bir gazeteci olarak doğruları dosdoğru söylemeye devam edeceğim…” dedi. “Çıkacağız karanlıktan aydınlığa” diyerek vurguladı mücadelesini. Canlı yayında bunları izlerken oğlu Efe ile yerlerde yuvarlanan fotoğrafları yayılmaya başladı. Olanlara 19 Mayıs öğle saatlerinden itibaren anlam veremeyen küçük Efe, tüm kalabalığı yırtarak babasına sarılmış ve onu yere yıkmıştı bu sarılışla… o güzel ama bir o kadar da insanın içini hüzünle kaplayan kareler ‘neyin bedeli’ sorusunu sordurttu.
Bedeller ödenmeye devam ediyordu ve bir çocuk tam 6 ay babasından ayrı kalmış, küçücük yüreğine kocaman özlemler, kocaman isyanlar biriktirmişti…
Çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miras umarım bedel ödenmeyen bir ‘özgürlük’ olur bu ülkede. Yoksa isyana dönüşen gözyaşlarımız dinmeyecek…