19 yılın sonunda dibin dibini yaşattıkları için sayelerinde hepimiz ekonomist olduk, cebimize girmeyen ama bize giren parayı konuşa konuşa delirdik! Çünkü Türkiye'de ekonomiden konuşabilmek bile bir delilik hali artık!
Onlar ne kadar ekonomiden anlıyorsa inanın biz daha çok anlıyoruz çünkü ayın değil artık her günün, her haftanın sonunu nasıl getireceğimizi konuşuyoruz da AKP iktidarı neredeyse karıncayı bile etkileyecek ekonomi kararının ‘sonucunu’ düşünmüyor, konuşmuyor.
Her yerde hatta annelerimizin günlerinde bile Merkez Bankasının faiz indirimi konuşuluyor!
Birazcık araştırma yapan, sosyal medyada konuya denk gelenleriniz Merkez Bankasının faiz indirimine dayanak oluşturacak hiçbir verinin bulunamadığına dair açıklama metnini didik didik eden ekonomistlerin yorumlarını okumuşsunuzdur.
Ekonomik gerçekliği de yoksa faiz indiriminin nedeni ne?
Herkesin cevabını aradığı soru bu…
Zengini oturduğu yerde zenginleştiren, fakiri oturduğu yerde daha da fakirleştiren bu ulusal ekonomi politikasının yaratacağı tahribat hiç mi düşünülmüyor…
Merkez Bankası ekonomistlerin beklediğinin çok üzerinde faizi 200 puan indirerek yüzde 16 seviyesine çekti.
Dolar 22 Ekim Cuma itibariyle 9.65’i gördü, 10 liraya dayandı. Euro 11.20’lerde. Gram altın 555 TL’ye yükseldi.
“Maaşını dolarla mı alıyorsun” diyenlerin bugün emekçinin maaşlarının dolar yükseldikçe ve Türk Lirası eridikçe nasıl ‘hiç’ olduğunu net olarak anladığını ve dahi ‘herkesin’ Merkez Bankası faiz indirimini neden gündeminin en tepesine yerleştirdiğini bugün daha iyi anladığını umarım…
Yani bakın burası çokomelli!
Ülke 2000’lerdeki krize doğru gidiyor, hatta referansa gerek yok apaçık KRİZ yaşanıyor!
Süslenmiş ekonomik verilerle boğmayacağım sizi, anladığım kadarıyla, anladığımız kadarıyla sadece yaşadıklarımızı hatırlasak yeter ne kadar battığımız konusunda…
Özellikle son 1 yıldır hepimiz kazancımızın market alışverişlerine bile yetmediğini, eskiden az da olsa yaptığımız sosyalleşmeleri neredeyse hiç yapamadığımızı, mevsim değişikliğinde doğan kıyafet ihtiyaçlarımızı ertelediğimizi, çocukların ihtiyaçlarına ancak yetiştiğimizi ki onun da en ekonomik olanını araştırdığımızı yani en temel ihtiyaçlarımızı almakta ne kadar zorlandığımızı konuşur olduk…
Asgari ücretin yoksulluk değil AÇLIK sınırı olan 3000 TL’nin bile altında olduğu, emeklinin maaşıyla karnını anca doyurduğu, sobasına yakacak odun, kömür alamadığı, doğalgazını çalıştıramadığı bir ekonomik buhran ve kara kış öncesindeyiz.
Tablo çok ağır, çok da acı ama YETMEZ! Enerji fiyatları fırlayacak, aldığımız en küçük ürüne, ekmeğe bile yansıyacak ZAM zinciri kapıda!
Yani ‘dolarla maaş almayan’ emekçinin maaşı daha da eridi, tükendi…
İktidarın ekonomik gerçeklik ile bağının iyice koptuğu o kadar gün yüzüne çıktı ki artık bas bas bağırıyor.
Bloomberg’in faiz kararına ilişkin haberi duyururken kullandığı “Erdoğan’ın Merkez Bankası” başlığından da anlaşılacağı gibi Merkez Bankasının merkezlik bir durumu da yok zaten.
Siyasete hizmet eden, alınan kararların ekonomik bir gerçekliğinin bile olmadığı, halka yansımasının beklenen gibi ‘enflasyon indirimi’ olmayacağını tecrübeyle sabit bilen, bile bile yoksullaşmayı körükleyen bir kurum…
Ekonomi iyi gitmiyordu da hiç bu kadar da batırılmamıştı.
Hani hatırlarsak şu “Temmuz’da şaha kalkıyoruz”, “İlk 10 ekonomi içindeyiz” laflarının bunca yokluğa karşı nasıl vıcık vıcık ‘YALAN’ olduğunu artık anlamayanın kalmadığını umut ediyorum.
Yürütülemez bir siyaset, yürütülemez bir ekonomi ve hepsinden önemlisi yürütülemez bir vicdani politika var. Çünkü insanlar AÇ!
Hayatta kalmak istiyorsak, ‘Hayat hakkın mücadelen kadar’ sözünü unutmadan ilerleyeceğiz.
Bu mücadeleyi 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızın arifesinde hatırlayalım: Bu, 98 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’ni demokrasi, hukukun üstünlüğü, eşitlik, kardeşlik, barış ekseninde; toplumun refahını her şeyden önde tutarak, Cumhuriyet değerleri ve devrimlerinin yücelterek yönetilmesini sağlamak olmalı.
Ve unutmayalım ki “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber; ya da hiç birimiz!”