Covid 19 pandemisinin en önemli öğretisi şüphesiz ki ‘üretim’…
Üretim hem de her yerde, her alanda…
En başta tarımda; yiyeceğimiz ekmeğin bile kaygısına düşünce bu dönemde anladık toprağı ekmenin, yerli tohumun, yerli üretimin değerini mesela…
Sanayide; bir bez maske için bile dünya devletleri birbirine girdi. Solunum cihazını üretmek ne kadar değerli bir şeymiş meğerse bunu anladık.
Mutfakta; ilk zamanların paniğiyle herkes ekmeği evinde yapmaya başladı. Bugünlere kadar eli hamur görmeyen nice kadınlarımız, erkeklerimiz oklava ile tanıştı. Evde her gün yemek yapabilmek ne kadar değerliymiş toplumca anladık ve de annelerimizi tabi ki…
Hal böyleyken biz ülkece üretimi sadece konuşup (ah vah diyerek hem de) sadaka vermeye yönelik bütün projeleri ürettik…
Tabi ki zor durumda kalanlara kısa vadede Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ‘SOSYAL DEVLET’in gereği destek vermesi şarttı… Ama olmadı, o da IBAN üzerinden sadakaya bağlandı…
Tabi ki Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de ve daha pek çok il bazındaki belediyelerin ve İzmir özelinde ilçe belediyelerinin ihtiyaç sahipleri ve zor durumda olanlar için yaptıkları çalışmalar da değerli ve alkışı hak ediyor…
İhtiyaç sahipleri için gıda kolileri dağıtılıyor, veresiye defterleri kapatılıyor hem esnaf hem vatandaş rahatlatılıyor, askıdaki faturalar ödeniyor, bayramda çocuklar giydiriliyor; ‘evde çay vardı onu satıyorum’ diyerek işkur kuyruğundakilere çay satan yurttaşa ‘yardım’ yapılıyor (oysa ki en düşük maaşla da olsa o yurttaşın işe ihtiyacı yok mu?)…
Bu süreçte bunun gibi örnekler her geçen gün artıyor… İyiliği çoğaltmanın elbette ne kötülüğü olabilir. Ama uzun vade için düşününce bunun da sonu sadaka kültürünü yaygınlaştırmaya çıkıyor maalesef…
Burjuvazinin daha çok artmasına ve kapitalizmin toplumsal gerçeğinin gözler önüne serilmesine en güzel örnektir bugünlerde yaşadığımız sadakayı doğallaştırma projeleri…
Yaşadığı coğrafyadaki haneleri neredeyse tek tek tanıyan yerel yönetimlerin ihtiyacı olana ‘yardım’ dışında kapasitelerinin üzerinde işe alma gibi bir görevi yok tabi ki; fabrika kuracak, işletme teşvikleri verecek, tarımsal üretim yaptıracak halleri de…
Yine de var olsunlar İzmir özelinde pek çoğu tarımsal üretim, yerli tohum, sanayiciye destek, esnafa yardım, işe alım gibi çok kıymetli işleri de yapıyor…
Ama şu net ki üretime teşvik devletin işidir. Hele ki böyle küresel pandemi gibi bir süreçte, ekonomi dibi görüyorken, milletin yarısı açken, yarısı üretemiyorken, çiftçinin mahsulü tarlada kalıyorken, milyonlarca günlük kazançla geçinen insan 2 aydır çalışamıyorken…
Yaklaşık 85 milyonun yarıdan fazlası üretemez, hatta bir kısmı açken sadece bir bölümü TÜKETEBİLİYOR diye üretime yönelik değil AVM açmak, turizmi canlandırmak gibi tüketime yönelik çalışmalar ekonomiyi de, yurttaşın sabrını da bitirecek hamlelerdir.
Üretimden uzaklaşıp, sadaka kültürünü yaygınlaştırmak o insanları eninde sonunda açlığa mahkum edecektir. Çünkü sadaka burjuvazinin vereni de verileni de ‘susturmaya’ yarayan bir silahıdır.
Üretim yoksa, toplumlar sadakaya muhtaç ediliyorsa da dünyada burjuvazi hakim demektir!..
Bir çark varsa onu döndürmek bir kesimin işi değil, tüm toplumun işi olmalıdır… Yarısı kazandırılarak, yarısı sadakaya muhtaç edilerek değil! Çarka dahil olmak için ‘üretim şart’ basit ama etkili bir slogan olur…