Ankara Marşı'nın “Ankara, Ankara güzel Ankara, Seni görmek ister her bahtı kara” sözleri başkent Ankara’nın her yurttaş için özel bir yeri olduğunu anlatır.
Pandeminin de etkisiyle 5 yılın sonunda Ankara’daydım geçtiğimiz haftalarda. Anıtkabir ziyareti, 23 Nisan 1920’de açılan, açılışının 102. Yılını kutladığımız Meclis ziyaretleri rutinlerini anlatmayacağım.
Ankara’yı kısa süreliğine gidip gezmek için seven hemen her İzmirli kadar seviyorum ama şehrin kurumsallığına, sistemliliğine, düzenine hayranım.
Çiçeklerin açtığı bu dönemde her yeşil alanda pespembe açan Japon Kiraz Çiçeği ağaçlarından (yukardaki fotoğraftaki) İzmir’de de görsek mesela içimiz açılacak…
Asıl mesele kreş meselesi. Hazır 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı da gelmişken çocuklara yönelik olsun bu yazım da…
Kurumların geniş arazilerinin bir tarafında kurumda çalışanların çocuklarını güvenle bıraktıkları kreşler var.
İzmir’den bakınca hayal gibi…
Çünkü yok, İzmir’de hiçbir kurum ne öyle geniş arazilere kurulu ne de küçük çocuğu olan çalışanlar düşünülerek yapılmış kreşleri var.
Çocukları sabahları nereye savuracağımızı şaşıyoruz.
Oysa işe gelirken getirsek ve giderken eve birlikte dönsek ne büyük bir yükten kurtuluruz değil mi anne ve babalar?
Her seçim döneminde adayların ağızlarından düşmeyen ve sanki sadece annelerin sorunuymuş gibi özellikle kadınların istihdamı üzerinden değinilen ‘kreş’ sorunun çözümü için bence hiçbir kurumun, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kreşlerinin, ilçe belediyelerinin kreşlerinin bile bir işe yaradığı yok!
İşten çıkışla kreşten alma saati bile tutmuyor! Merkezi yerlerde değil hiç biri. Haliyle yolunun üzerinde ya da iş yerine yakın da olmuyor. İçeriği, kalitesi, eğitimi ayrı mesele…
5 ve 3 yaşında iki çocuğu olan bir anne ve baba olarak biz çoğuyla ilgilendik. Açık ve net: Ne yolumuz uydu ne de beğendik!
Ama Ankara’dakiler hem de anne ya da babanın çalıştığı kurumun bahçesinde olan kreşlerde, anaokullarında sıra varmış, gönderenler ‘en iyisi’ diye bahsediyor…
Bu konu belki pek çok okurumun ilgisini çekmeyecek, okumayı bile sürdürmeyecek ama sadece bir ‘anne’ olarak ‘kadın’ olarak bu benim meselem değil, bu bir toplumsal sorun.
Ve ne yazık ki üzülerek söylüyorum İzmir bu konuda tam bir köy!
Pandeminin ardından eski hayatımızda yaptıklarımıza bir bir dönmeye başlayınca dost sohbetlerinde de bu yenidenlik heyecanla konuşulmaya başlandı.
Mesela çocukların okul gezileri de başlamış.
Çocuğu ilkokula giden bir arkadaşım Eskişehir gezisinden bahsedince, Yılmaz Büyükerşen ile kentin ne kadar turizm merkezi kazandığına geldi konu. Çocukların tüm gezi rotası da buralarmış zaten, ‘Eskişehir bir İç Anadolu kenti, Büyükerşen eliyle yapılmasaydı gezilecek nesi olabilirdi ki’ denildi.
Bal Mumu Heykel Müzesi, Masal Şatosu, Viyana’yı andıran Porsuk Çayı, Eskişehir’i bir öğrenci kenti haline getirmesi… ‘Turizm kenti yapacağım’ vaatleri boşuna gitmeyen bir belediye başkanı Büyükerşen. Örnek alınası…
***
Özetle; siyasilerin verdikleri sözleri ‘öylesine’ tutmasındansa gerçekten toplumda yerini bulan projelerle çok daha başarılı olacağında hepimiz hem fikirizdir herhalde. Tecrübeyle sabit, örnekleri hazır…
Ben de kısaca, ‘her mahalleye kreş’ denilirken, ‘turizm kenti yapacağım’ denilirken ve diğer vaatler sıralanırken en azından Türkiye’deki iyi örneklerin incelenip bu vaatlerin öyle hayata geçirilmesini öneriyorum.
Güzel bir gelecek bırakmak istediğimiz çocuklarımızın en güzel, en büyük bayramı kutlu olsun!
Yüreğine, emeğine sağlık canım. Bizim dilimiz, ellerimiz, cümlelerimiz olduğun için...