Her yer kendine özel olsa da, İzmir bir başka dünya…Şu zaman da bu ayrım daha da açılmış ve uçurum halini almıştır. Kiminle konuşsam “Siz çok şanslısınız. İzmir çok farklı. Bir bizim yaşadıklarımızı bilseniz” diyerek söze başlıyor… Onlara bu deniz kentinin özelliklerini dilim döndüğünce anlatıyorum.. Bu yazımda da aynı konuyu ne zaman ve hangi kitaptan okuduğumu ya da kimden sözlü olarak dinlediğimi hatırlamadığım bir halk hikayesini sizlerle paylaşmak istedim…
Uzaklardan, karanın derinliklerinden, sıcak çöllerden, yüksek ve çıplak dağlardan bir kurt sürüsü iniyor. Kurt bu hepsi de vahşi ve yaban. Aşağılara deniz tarafına doğru gidiyorlar.. Başlangıçta asıl amaçları sadece karınlarını doyurmak. İlk dönemler kurtların pas paye hallerine acıyıp yardım edenler bile olmuş. Ne var ki kurtlar, sinsi planlarını büyük bir sabırla işliyorlar. Diyar diyar dolaşıyorlar. Geçtikleri yerlerde her şeye ve herkese saldırıyorlar ama bir türlü doymak bilmiyorlar. Kan emiciler üretmeden yiyenlerdendir. Yedikçe semiriyor, semirdikçe daha fazla yeme ve her bir yanda kendi düzenlerini kurma ihtiyacı duyuyorlar.
Hak, hukuk kurtlara göre değildir. Tartışmanın, söz anlatmanın da mümkünü olmaz. Tek bildikleri; hep bana rap bana… Konuşsan, neyi konuşabilirsin? Tanrı emri diyerek, kutsal kitaplardan alıntılayarak, haksızlıklarını haklı göstermek tek ve en iyi bildikleri. Kurtlar düzeninde herkes sürü olacak, sürünün de bir başı… Bu kadar muhteşem ve basit(!) Şam da kaysı dahi bundan iyi değildir.
Ağaçlar ve yabani hayvanlar sürekli ‘’yeter artık’’ diyerek yaka silkse de, birlik olup karşı koymuyorlar. Ve kurtlar sürüler halinde çoğalarak ilerliyorlar. Önlerinde ilerlemelerini durduracak bir engel yok. Denize doğru gidiyorlar. Bir nehri geçiyorlar. Orada tek bir canlıya bile rastlamıyorlar. Yolunu kaybetmiş bir kuş bulup soruyorlar: Deniz nerede?..
‘’Alçaklara gidin’’ diyor kuş korkarak ve gözden kayboluyor…
Deniz ! Ne ola ki acep?.. Çıplak dağlarda , çöllerde aç kalan canlıların kuşların, insanların ve son olarak kurt sürüsünün varmaya çalıştığı şu su diyarı?.. Kurtlar nehri aşıp büyük bir ormana giriyorlar. Orda, bir ağacın kovuğunda ölmeyi bekleyen yaşlı bir geyik buluyorlar. Ve ona: ‘’Sen ki ömrün boyunca onca yol kat ettin, söyle bize deniz nerde? Daha var mı görünmesine?’’ diye soruyorlar. Ormanlarda, yalnızca ormanlarda uzunca yaşayan soyundan tüm geyiklerin büyük ağacın altında doğup öldüğünü gören ve az sonra başına gelecekleri de bilen geyik şöyle yanıtlıyor onları : ‘’Hiçbir zaman varamayacaksınız! İşte o zaman kurtlar vahşice iç çekip eğiliyor ve kaderlerine, ıssızlıklarına ağlamaya başlıyorlar. Çünkü artık biliyorlar ki, hiçbir zaman varamayacaklar denize. Deniz kurtlara göre değildir…