Beş ay gibi kısa bir zaman diliminde seçmenin tercihini olağan dışı değiştirecek ne tür gelişmeler yaşandı ki 1 Kasım seçimlerinde kimse tarafından beklenmeyen bir sonuç ortaya çıktı?
Yapılan hiçbir ankette böylesi bir sonucu göremedik. Hepsi yanıldılar... Kaybedenler şaşkın... Kazanan da şaşkın...
Can güvenliğinden her türlü hukuksuzluğa, baskılardan, yasaklardan, terörden, ekonomik krize; ülkeye görülmemiş bir korku ve kaosun yaşatıldığı koşullarda, tüm bu politika ve uygulamaların sorumlusu seçimden büyük bir başarı yakaladı...
Otuz bir yaşında konsül, otuz beşinde imparator olan ve dünya savaş tarihinde ''çılgın komutan'' olarak da anılan Napolyon Bonapart, bir savaşı kaybetmiştir. Yenilginin nedenlerini sorgulamak, bir durum değerlendirmesi yapmak üzere kurmaylarını acil toplantıya çağırır. Toplantı başlar başlamaz, yenildikleri cephenin sorumlusu subaya sorar:
-“Neden kaybettik?”
Sorumlu komutan: - “Ekselansları, yenilmemizin üç temel nedeni var” der.
Napolyon: - “Anlat!” diyerek emreder.
Komutan:- “Efendim, birincisi barutumuz bitti...”
Napolyon, komutanın sözünü keserek müdahale eder:
- “Tamam, gerisini anlatma!” der...
Bazı olaylar var ki, birden fazla nedenden kaynaklansa da, nedenlerden biri, temel - tali ayrımında ötesinde belirleyici konumdadır... 1 Kasım seçim sonuçları da bu şekilde okunmalıdır.
Din sömürüsü, ekonomik kriz, istikrar arzusu, muhalefet partilerinin siyaset üretememesi, yanlış tutum ve becerisizlikleri her şey bir yana; 1 Kasım'da adil, eşit koşullarda, demokratik bir seçim yapılmadı. Buna seçim denilmez... Öncekiler çok mu demokratik seçimlerdi?.. Elbette değildi. Ama, cunta dönemlerini saymazsak, geçmişteki seçimlerde göstermelik de olsa, kırıntı da olsa demokratik hak ve özgürlükler uygulanırdı...
Bu nedenledir ki; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 Kasım sonuçlarını değerlendiren ilk demecinde, tüm dünyaya bu sonuçlara saygı duyulması çağrısında bulundu... Dünyaya seçim sonuçlarına saygı gösterin demek, cumhuriyet tarihinde bir ilktir ve skandaldır... Erdoğan'da çok iyi bilemektedir ki, dünya demokratik kamuoyu Türkiye'de 1 Kasım'da yapılana seçim demez. Seçim tamamen bir formaliteye dönüştürülmüştür. Erdoğan iktidarından çıkarı olan emperyalistler dışında kimse 1 Kasım'ı meşru görmez, sonuçlarına da saygı göstermez...
Bu arada Erdoğan ve AKP'siyle aralarında var olan çelişkiye bakarak, ABD ve AB'yi kurtarıcı görenlerin ve işbirlikçi tekelci burjuvaziye sempati duyanların da, bu beş aylık dönemde emperyalistlerin politikalarını dikkatle incelemelerinde fayda var. Örneğin, AB ilerleme raporu seçimlerden önce açıklanması gerekiyordu. Açıklanmadı. Defalarca ertelendi. Neden?.. Büyük patronlar 1 Kasım için neler söylediler?..
Türkiye benzer bir seçimi 12 Eylül sürecinde yaşadı... Amerika'nın ''bizim çocuklar'' dediği faşist cuntanın şefi Evren ve Konsey üyesi arkadaşlarının tamamen atama yolu ile oluşturdukları Danışma Meclisi'ne hazırlattıkları ve son şeklini de kendilerinin verdiği '82 Anayasası'nın halk oyuna sunulması, 1 Kasım seçimlerine benzeyen bir örnektir... Siyasi partiler kapatılmış, baskı-zor ve terörle halk susturulmuş, medya tam denetim altına alınmış, değişik görüşlere hayat hakkı tanınmamıştı...
O günleri tanıklarının çoğu hala hayattadır ve hatırlayacaklardır...''Hayır'' demek yasaklanmıştı. Gizliden gizliye oylamada ''hayır'' tercihini dillendirenler, gözaltına alınıyor, ağır işkencelerden geçirilip tutuklanıyordu... Cuntacılar devleti ele geçirmiş, devletin tüm olanaklarını kullanarak, okullar tatil edilerek, fabrikalar boşaltılarak mitingler tertipliyor, gazete ve TV'de tek yanlı propaganda ile halktan ''evet'' denmesi isteniyordu.
Buna rağmen cuntacılar çıkacak sonuçtan tam emin olmak için son anda halkı tehdit etmeyi de unutmadılar. Halka seslenen Evren, ''Evet oyu kullanırsanız ne olacak?'' diyordu. Oylamada kullanılacak zarflar şeffaftı. Valiler, Emniyet Müdürleri, Kaymakamlar bulundukları yerde ''Evet'' oyu için seferber edilmişlerdi... Ve 7 Kasım 1982 tarihinde gerçekleşen oylamada katılım oranı yüzde 91.27'di. Yüzde 8,63 ''Hayır'' oyuna karşı yüzde 91,37 ''Evet''le; halk, hak ve özgürlüklerini ortadan kaldıran bir anayasayı kabul etti... Ortada iradenin bırakılmadığı koşullarda ''Milli irade'' cuntacıların arzusu yönünde tecelli etti...
Demokrasisi tamamen göstermelik ama yine de Türkiye bir Muz Cumhuriyeti değildir... Genel anlamda sıkça söylenen bu tespit doğrudur. Ancak iki seçim arasında bu ülkede yaşananlar da, Muz Cumhuriyetlerine rahmet okutmuştur... İktidar olmanın nimetleriyle serpilip palazlanmış, ülkeyi babasının çiftliği gibi gören ve dahası devletin tüm kurumlarını bir aile şirketi gibi yöneten siyasal İslamcı anlayış, kazanımlarını yitirmemek ve konumunu daha perçinlemek için seçimi bir ölüm-kalım savaşına dönüştürdü...
Başka türlü irade göstermeden yoksun bırakılan halk suçlanamaz... 1 Kasım'da halk özgür değildi... 1 Kasım seçim sonuçları, 12 Eylül Anayasası kadar meşrudur!.. Bu sonuçları kabullenmek, ona saygı göstermek demokrasi mücadelesine ihanettir, siyasal İslam’ın baskı ve terörüne teslim olmaktır...