Bilimlerin herkesçe kabul gören temel ilke ve kuralları vardır. Bunları yok sayarsanız ortaya tam bir karmaşa çıkar. En basit bir matematik problemini dahi çözemezsiniz.
Ortak sonuca varabilmeniz için öncelikle ortak bir dil olmazsa olmazdır.
Ötekileştirme, kutuplaştırma siyaseti ile öyle bir aşamaya geldik ki ortak dil yok edildi. Görünürde Türkçe konuşuyoruz ama herkesin kavramlara yüklediği anlam tamamen farklılaştı. X kavramına sen bir anlam yüklüyorsun öteki başka bir anlam. Bilgi ve analitik düşünce üzerinden değil etki-tepki üzerinden konuşuyoruz.
Çok derin bir ekonomik kriz yaşarken birileri çıkıp kriz miriz yok diyor. Oysa ekonomik veriler ve tablo hepimiz için aynıdır. Aynı verilerden hareketle aynı tabloya bakarak birbirine 180 derece zıt iki farklı sonuç var ortada.
Darbe ürünü olan Amerikancı faşist cuntanın anayasasına dört elle sarılan hatta onu bile yererli görmeyerek daha da daraltıp yönetimi tek adam rejimine dönüştüren kendi iktidarına karşı darbe olacağı korkusuyla ‘biz her türlü karşıyız’ diyor. Demokrat olmayanların, demokrasiyi savunmayanların darbe karşıtlığıyla gerçekten demokrasi isteyenlerin darbe karşıtlığı bir ve aynı anlama gelmediği halde karışıyor, karıştırılıyor.
Sandıktan çıkan sandıkla gitmeli deniliyor. Ne de kocaman beylik bir laf. Söyleyeni anında demokrasi kahramanı yapıyor. Demokratik bir ortamda hiç kimse buna hayır diyemez. Herkes bilir ki sandık halkın özgür iradesini yansıtır. Ancak demokratik olmayan yönetimlerde sandık aynı anlamı taşımaz. Sandık halkı aldatmanın aracıdır.
Bir yerde sandık eşit ve adil koşullarda ortaya konmamışsa seçmen listeleri problemli, sandık güvenliği yoksa sandığa atılan oylar çöplüklerde bulunuyor, atılmayanlar sandıktan çıkmış gibi gösterildiği tartışılıyorsa, maç başladıktan sonra oyunun kuralları değiştiriliyorsa, örneğin mühürsüz oylar geçerli sayılıyorsa, seçim sistemleri ve bölgeleri birilerinin kazanması üzerine dizayn ediliyorsa, seçim açık oy gizli sayım haline dönüşmüşse orada sandığın kabzımal sandığı kadar bile değeri yoktur. Bu türden sandıklarda çıkanların sandığı kutsamasının, sandığa övgüler dizmesinin de demokrasiyle uzak-yakın bir ilgisi yoktur.
Önceki seçimlerin meşruiyet tartışmaları hala sürüyor. 16 Nisan akşamı Türkiye siyasi tarihinde karanlık bir sayfadır. Ortaya konan iddialar yenilir yutulur gibi değil.
Önceki seçimlerde muhalefet de verdiği sözleri tutmadı. Sandık güvenliği ve doğru sayım için güvenceyim dedi. Ancak ne olduysa oldu meşru olmayan sonuçları önce muhalefet kabul etti.
Demokrasilerde sandıktan çıkarak iktidara gelenler dilediklerini canlarının istediklerini yapamazlar. Yetkileri evrensel insan hakları, temel hukuk kurallarıyla sınırlandırılmıştır. Kimse anayasa, hukuk da neymiş ben sandıktan çıktım, dilediğimi yaparım, beni ancak sandıkla alt edersiniz diyemez.
Bizde ise anayasanın 94. Maddesinin açık hükmüne rağmen Meclis Başkanı istifa etmeden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday oluyor. Soru soran gazeteciye de ‘bu da nereden çıktı’ deniyor.
İstanbul’da Kadir Topbaş, Ankara’da tartışmalı da olsa İbrahim Melik Gökçek ve daha pek çok ilde belediye başkanları da sandıktan çıkmamışlar mıydı? Nasıl istifa ettirildiklerini biliyoruz. Ama neden istifaya zorlandıkları hala sır.
Sandığın kutsanması, haklarında kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan ve yerlerine kayyum atanan HDP’li belediye başkanları, meclis üyeleri örnekleriyle de örtüşmüyor.
İktidar ortakları, iktidarlarını ve politikalarını meşru göstermek için beka diyorlar. Kendileri dışındaki partilerin ve kişilerin meşruluğunu tartışır hale getirmek isterken demokrasi mücadelesi verenler ‘neyin bekası, ülkenin mi koltuklarınızın mı’ diye soruyor.
Bölünmüşlüğe rağmen dış politikada her zaman görece bir konsensüs olurdu. Bugün bu bile tahrip olmuştur. Kimileri için bugünkü dış politika tam bir hezimetken iktidar dış politikada destan yazdığını söylüyor. ABD Suriye’den askerlerini çekeceğini açıkladığı gün zil takıp oynayanlar, Trump’ı biz ikna ettik diye havalara girenler ertesi gün Suriye’den çekilmenin Afganistan’dan çekilme gibi olacağını gördüklerinde (ABD tam 12 yıldır Afganistan’dan çekileceğini söylemektedir) ellerinden elma şekeri alınmış çocuklar gibi ağlamaya başlıyorlar.
Demokrasiye karşı olan hiç kimse ben demokrasiyi istemiyorum demez, demiyor. Emperyalizme biatı, onun direktiflerine boğun eğmeyi, antiemperyalist tutummuş gibi kendi halkına karşı politikaları halk yararına işler gibi göstermeye çalışıyorlar. Andına saklandıkları aldatıcı propaganda motifleridir. Ne var ki milyonlarca insanı bir biçimde inandırabilmeleri günümüz acı gerçeğidir.