Mavi Vatan’ı ilk olarak 2006’da FETÖ kumpasına dahil edilerek Deniz Kuvvetleri’nden uzaklaştırılan E. Tüma. Cem Gürdeniz kavramsallaştırarak isimlendirdi. Mavi Vatan, artık iktidarı ve muhalefetiyle komple benimsenen bir “devlet politikası” haline geldiyse bunda E. Tüma. Cem Gürdeniz’in payı çoktur. Maalesef, hükümet bugünlerde Gürdeniz’e yurtdışı çıkış yasağı seti çekerek Mavi Vatan’ın Yunan ve Mısır Dışişleri Bakanlarının olduğu ortamda savunulmasını engellemiş oluyor ve samimiyet testinden geçiyor. Emperyalizmin Türkiye’yi Antalya Körfezi’ne, Anadolu platosuna hapsetme stratejisini ortaya koyan Sevilla Haritası’na karşı koymak için Gürdeniz’lere vurulan kelepçeyi açmak gerekiyor.
***
Gürdeniz’in kavramsallaştırdığı “Mavi Vatan”; temellerini Atatürk’ün attığı, 6. Cumhurbaşkanı Fahri S. Korutürk’ün Deniz Kuvvetleri Komutanı iken güçlü bir şekilde hatırlattığı bir doktrinin günümüz konjonktüründe ve koşullarında güncellenmesinden başka bir şey değildir.
Adı konulmamış deniz yetki alanları-münhasır ekonomik bölge vb. kavramların oturduğu stratejik yaklaşımı ortaya koyan Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1937’de TBMM’nin 5. Dönem 3. Yasama Yılı açılış konuşmasında 82 yıl önce çok öngörülü olarak şunları söylemiş ve yönetici elite ev ödevini vermişti:
“Liman işlerinde modern ve planlı bir çalışma ve tarifelerde ucuzluk yapılmasının verimli sonuçları, ticarette dikkati çekmiştir. Bu yolda devam edilmesinde yarar olacaktır. Ekonomik yapımızdaki gelişme, deniz ulaşım araçları ihtiyacını her gün arttırmaktadır. Yeni sipariş edilen gemilerden bir kısmı, önümüzdeki ilkbaharda gelmiş bulunacaktır. Fakat bunlar, bugünden görülmekte olan ihtiyaca cevap verecek sayı ve büyüklükte değildir. Yeni gemiler inşa ettirmek ve özellikle eski tersaneyi ticaret filomuz için hem tamir hem yeni inşaat merkezi olarak faaliyete geçirmek için gerekli araçları sağlamak zorundayız. Şu günlerde, yüksek Meclise, su ürünleri ve Deniz Bank hakkında bir tasarı gelecektir. Konunun yüksek ilginizi çekeceğinden şüphe etmiyorum. Arkadaşlar, en güzel coğrafi konumda ve üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye, endüstrisi, ticareti ve sporu ile, en ileri denizci ulus yetiştirmek yeteneğindedir. Bu yetenekten yararlanmalıyız. Denizciliği Türk’ün büyük milli ülküsü olarak düşünmeli ve bunu en kısa zamanda başarmalıyız.”
***
Soyadını bizzat Atatürk’ün verdiği ve öncesinde Lozan’dan kalan Boğazlar meselesini çözecek Montrö görüşmelerinde görevlendirdiği 6. Cumhurbaşkanımız Fahri S. Korutürk de, Deniz Kuvvetleri Komutanı iken yaptığı kimi konuşmalarda da Senato Üyesi iken de Cumhurbaşkanlığı sırasında da Atatürk’ün öngörülü yaklaşımını güçlü bir şekilde hatırlatmıştır. Korutürk, Deniz Kuvvetleri Komutanı iken 1959’da olası bir gereklilik için çok öngörülü olarak şöyle diyor:
“Donanmamız Marmara Denizi donanması halindedir. Bu donanmayı biz Akdeniz ve Karadeniz donanması haline getirebiliriz. Örneğin muhripleri şimdiden İskenderun’a gönderip orada eğitim yaptırmalıyız. Denizaltı gemileri de Karadeniz Ereğlisi’nde çalışabilirler.”
Korutürk’ün daha da açıklayıcı ve Mavi Vatan’ın Atatürk’ün attığı doktrinel temellerini hatırlattığı, Cumhuriyet Senatosu’nda Kontenjan Senatörü iken yaptığı bir konuşma da şöyledir:
“Filhakika bu memleket, milli sınırları ile tekrar Karadeniz’e ve Akdeniz’e kavuşmuştur. Fakat bütün deniz sanayi ve fabrikalarımız, tersanelerimiz ve kıyılarımızın sadece bu coğrafyanın bir köşesinde bulunan Marmara’ya sığınmış bulunmasının zaafına dikkati çekmek isterim. (…)
Marmara, bugün coğrafya dışında hukuk anlayışında bir deniz bile değil; İstanbul ve Çanakkale Boğazları kompleksine dahil bir su geçidinden ibarettir ve arz ettiğim şekilde Türkiye’nin sadece bir köşesidir. Akdeniz’de kıyısı olmayan devletler, denizleri, boğazları ve kıtaları aşarak bu denize girmişler ve bu denizin sulhunda ve sükununda iddia sahibi olmuşlardır. Türkiye’nin dünya ile irtibatı üstünde ve Türkiye’nin açık deniz yolları üzerinde cereyan edecek her türlü çekişmede elbet bir söz sahibi olması gerekecektir. Bu bakımdan Türkiye’nin başkalarına taarruz emeli beslemeden, kendi coğrafyasının kendisine verdiği hakka ve zorunluluğa uyarak bir Akdeniz devleti olmayı, siyaset planlamasının da baş düstur olarak kabul etmek zorunluluğu vardır. Tabiatıyla, deniz harp bahriyesinin gücünü ve vasfını, bu plan hedeflerine göre, deniz menfaatlerine göre, deniz menfaatlerini dünya deniz yolları ile olan bağlarını koruma gayesi tayin edecektir.
Memleketin kalkınmasında sanayileşmek nasıl zorunlu görülmüş ve bütün siyasi partiler ve hemen bütün vatandaşlar bu zorunluluğu nasıl kabul etmişlerse, bu kalkınmada deniz menfaatlerinin ve dünya denizleri ile olan bağların korunmasındaki kıymet de bütün siyasi partiler ve bütün vatandaşlar tarafından bir gün elbet daha çok benimsenecektir.” (Korutürk'ün sözlerini Prof. Dr. Hikmet Özdemir'in "Fahri S. Korutürk" kitabından aldım)
***
Korutürk, daha ne desin! O perspektif ki kuşkusuz gelişmelerde önemli bir itki oluşturmuştur. 1970’lerde Hora’larla başlayan sismik araştırma gemileri, MİLGEM’ler o perspektifin sonucudur. Artık denizlerdeki uyanış asla durdurulamaz. Atatürk’lerin, Korutürk’lerin perspektifini kılavuz edinen asker-sivil denizciler bu uyanışı ileriye taşırlar. Bu uyanışa hiçbir siyasi irade karşı koyamaz, emperyalizmin Sevilla Haritaları da vız gelir tırıs gider.
Cumhuriyetin en büyük denizcisi Atatürk’ün dediği gibi, “en büyük bayram” Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.