AK Parti'nin başta cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Dışişleri'ndeki kariyer diplomatlarını, büyükelçileri 'monşer' diyerek gözden düşürmeye çalıştığı, istisnai atamaları bu alanda neredeyse genelleştirerek parti mensuplarına kadar isimlere büyükelçilik payesi verdiği bir süreçten geçtik. Bu süreç kesilmiş de değil.
Dün E. Büyükelçi Taner Baytok'un sosyal medya hesabında kaleme aldığı Danimarka'daki ilk büyükelçilik yıllarını anlatan anılarını okuyunca ister istemez 'monşer' sataşması geldi usuma.
Bu noktada sözü E. Büyükelçi Baytok'a bırakıyor ve kariyer diplomatlarını gözden düşürmek için yakışıksız çıkışlar yapanları terörist saldırılarda yaşamını yitiren diplomatlar ve yakınlarına olan günahları ve ayıplarıyla başbaşa bırakıyorum.
YATAĞIN BAŞUCUNDA IKI SİLAH
"Ermeni terörizminin en azgın dönemini yaşadığı zaman ben daha büyükelçi olmamıştım. Ermeni terörizmi yine de biz diplomatları büyükelçi olsun olmasın hepimizi tam bir can pazarına itmişti.
Evde bıraktığımız eşimiz ve küçük çocuklarımız çalışma saatlerinde büyükelçilikte geçirdiğimiz zaman, hele 15 günde bir dünyanın bir ucundan işittiğimiz bir katliam, bir arkadaşımızı kaybettiğimiz haberi bizi tedirgin ederdi.
Kopenhag'a 1987 senesinde büyükelçi atandığımda Ermeni terörünü bir ölçüde beli bükülmüş görünürken, bu kez Kürt ayrılıkçı terörü onun yerini aldı. Ben terör endişesini en çok Kopenhag'da duydum. Ben gelmeden bir kaç ay evvel ticaret müşavirimiz öldürülmüştü. Büyükelçilikte ve büyükelçi evinde pek çok sözüm ona korunma tedbiri alınmıştı. Büyükelçi evindeki yatak odamızda yatağın baş ucunda iki komotta eşim ve benim için birer silah mevcuttu. Ayrıca elbise dolabının yarısını kaplayan ne olduğunu hiç merak edip açıp bakmadığım silah sistemi olduğu söylenen muşamba içindeki bir paket. Düşünebiliyor musunuz masum eşinizle yattığınız yatak odası bir silah deposuna dönüşmüş. Her iki binamızın alt kat camları kurşun geçirmez camla kaplanmış, büyükelçilik binasında büyükelçi odasının giriş kapısı şifreli kilitle açılır hale getirilmişti. Danimarka makamları bize yardımcı oluyor, gidiş gelişlerimizde beni koruma altında tuttukları gibi, bize silah kullanımı konusunda eğitim veriyorlardı. Danimarkalı uzmanlar korumanın deliksiz olmasının ana kaide olduğunu savunuyorlar, onu bize kusursuz olarak uygulatmak istiyorlardı."