18 Aralık Cuma günü İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nin yılın son oturumunu izlemek istedim. Bizim mahallede, AASSM’de toplanan meclisi iyi ki de izlemişim. Bir “kent parlamentosu” işlevini de taşıyan meclisi sık değil ama nadiren izlerim. Gelişmeleri okumakta da öte canlı olarak görmek yarralı oluyor.
O günkü İzmir Büyükşehir Belediyesi Aralık ayı olağan meclis toplantısının üçüncü oturumu Tunç Başkan’ca yönetildi. Oturumda kent için önemli kararlar alındı ve Kültürpark projesi için de yeni süreç başladı ancak asıl olarak üzerinde durmak istediğim bunlar değil bu yazıda.
Peki neden söz etek istiyorum? Ak Parti grubu geride kalan bir buçuk ılı aşkın zamandır sıklıkla mecliste gündem dışı konuşmalarda kah Başkan Soyer’in eşini, kah kardeşini ‘lakırdı’ konusu yaptı! ‘Lakırdı’, diyorum; çünkü konuştukları lakırdıdan öteye gitmez. İzmir’de artık kimsenin pek okumadığı malum gazete de bu lakırdıları mal bulmuş mağribi gibi manşetine, sütunlarına taşıyıp durdu!
Sandılar ki, Tunç Başkan bu lakırdılardan, manşetlerden yılacak, dize gelecek! Sandılar ki Tunç Başkan doğduğuna pişman olacak! Oysa, bütün bunlar Tunç Başkanı daha da çok biledi ve çizgisinden hiç sapmadan işine bakmaya devam etti. Amerikalıların tabiriyle hem yürüdü hem çiklet çiğnedi. Yani, orman yangını, salgın, deprem ile boğuşurken bir yandan da felaketleri bahane haline getirmeden temel hizmetlerini aksatmadan yürüttü ve seçim vaatlerini de bir bir yerine getirmeye başladı. İşte bu tablo bazılarını daha da rahatsız etti! Salgın sürecinde İzmir’in “kriz belediyeciliği”nin yıldızı olması, hükümetin bile maske dağıtamamasına karşın İzmirliyi maskesiz bırakmaması o bazılarını şaşkınlığa uğrattı. Tunç Başkan, dahası, İzmir’de kaybolan değerleri hatırlattı ve yaşama geçirdi; İzmir’e dayanışma geldi, gönüllülük geldi. Ne kimse muhtaç kaldı ne dalda kiraz…
Sözüm ona lakırdılara Başkan Soyer sustu sustu da işte o son mecliste kendine özgü soft ve naif üslubuyla ama taşı gediğine oturtan öyle bir yanıt verdi ki hakikaten de sanki yanıt değil de adeta “ders” verdi. “Ders”in iki cümlesini baştan paylaşayım:
Birisi, “Biz siyasetle zenginleşen siyasetçilerden değiliz”; birisi de, “Hz. Mevlana’nın dediği gibi ‘bizi bilen bilir, bilmeyen de kendi gibi bilir’”
Tunç Başkan’ın her şeye karşın “ortak çalışma” kültürüne de vurgu yapan derslerinden bazı pasajları aktararak devam edelim…
Eşi Olarak Gurur Duyuyorum
-“Eşim, evim, kardeşim meselesiyle ilgili derli toplu bir şeyler anlatacağım. Diliyorum ki bir daha meclis gündemine gelmez. Meclis çatısı altındaki arkadaşlarımızın vaktini meşgul etmez. Niye bir etik meselesi niye bir hukuki mesele değil. Açmam lazım. Benim eşim matematik öğretmeni. Seferihisar’da yıllarca öğretmenlik yaptı. Bademler'de kooperatifçilikle tanışana kadar öğretmenliğe tutkuyla bağlıydı. Seferihisar’da 2011 yıllarıydı, bir kooperatif kurdu. Yedi kadınla kurmuşlardı. Önce üretici pazarında tezgah açtılar. Sonra bu kadınlar Sefer Tası adında bir lokanta açtılar. Ev yemekleri yaptılar. Hibe aldılar, pekmez tesisi açtılar. Bu kadınlar e-ticarete başladılar. Tarım Bakanlığı’ndan kaynak buldular, Et Entegre Tesisi açtılar. Bu kadınlar ekmek kazanmaya başladı ve biz de gurur duyduk. O arada İzmir Köy- Koop yönetimine girdi ve başkanlığa seçildi. Sadece erkeklerin olduğu mecrada iki kere üst üste başkanlığına seçildi. Sonra kısa bir dönem Köy- Koop'un genel başkanlığı'nı yaptı eşim. Hala Hıdırlık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi'nde hem de Köy-Koop İzmir'de Yönetim Kurulu Başkanlığı yapmaya devam ediyor. Ben de eşi olarak gurur duyuyorum. İzmir farklıdır. Türkiye'nin her yerinde 'her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır' derler. Ben eşim için tersini söylerim. İzmir'de her başarılı kadının arkasında bir erkek vardır. Ben o erkeğim. Gerçekten iftihar ederim".
Büyükşehir-Kooperatif İlişkisi Ticari Değil
-"Mandalina üretici birliği kurduk. Mandalinanın kurusunu Türkiye'nin her yerine sattık. Mandalina ürettik. Bizim tek bir mandalina ağacımız olmadı. Neptün Hanım’ın da bugün ineği ya da sütü yok. Bizim yaptığımız şey İzmir Büyükşehir Belediyesi ile kooperatif arasında ticaret değil. Olsa anlarım. Şirketle para kazanırsanız sahipleri bunu cebine koyar. Kooperatifte para kazanırsanız, o para onun ortaklarına ve yatırıma gider. Kooperatif ve şirketin farkı bu."
Süt Alınan Kooperatifleri Arttırdık
-“Köy-Koop İzmir İl Yönetim Kurulu Başkanlığı'nın 10 yaşın üzerinde bir ticari aracı, bir sekreteri, bir yöneticisi var. Bir de Neptün Hanım… Yedi kişilik de yönetim kurulu var. Bütün Köy-Koop bu. Bu Köy-Koop bu kurumsal kapasitesiyle olağanüstü işler yapar. Köy-Koop yüzün üzerinde birim kooperatiflerin koordinasyonunu sağlar. Birim kooperatifler kendi sermayelerin oluştururlar ve kendi ortakları tarafından yönetilirler. Eşimin hayali ve benim desteğim yine ilk kurulduğu yıllarda olduğu gibi Köy -Koop’u dünyaya ihracat yapacak kurumsal kapasiteye kavuşturmaktır. Ben de hangi koltukta oturursam oturayım, gücüm ne kadarına yeterse yetsin destek vereceğim. Tire Süt tek süt alınan kooperatifti, ben adayken çok sayıda kooperatiften süt alınacağını ve daha çok çocuğa ulaştıracağımızı söylemiştim. Neden diğer kooperatiflerden de alınmasın? Bergama ve Kiraz'daki kooperatiflerden de süt almaya başladık. Bergama ve Kiraz belediyeleri Ak Parti’li biliyorsunuz. Ak Parti meclis üyelerinin teşekkür etmesi gerekirken Tire'den alımı neden azalttığımızı sorguluyor. Köy- Koop o parayı cebine mi koyuyor zannediliyor?”
Siyasetle Zenginleşenlerden Değiliz
-“Biz siyasetle zenginleşen siyasetçilerden değiliz. Kentin merkezindeki otobüs garajını plazaya çevirip izin veren siyasetçilerle, yeşil alan planını değiştirip müteahhitlerle işbirliği içinde gökdelen diken siyasetçilerle, Sayın Cumhurbaşkanı'na ‘bu şehre ihanet ettik’ dedirten düzenlemeleri yapan siyasetçilerle ilişkimiz olmaz, onlara benzemeyiz. Bizim bu tür siyasetçilerle hiçbir benzerliğimiz yoktur. Biz ne zaman hangi kazanılan parayla mutlu oluruz biliyor musunuz? Eşinden şiddet gören kadına iş buluyorsak, kendi ekmeğini kazanıyorsa biz onun aldığı maaşla mutlu oluyoruz. Evde midye dolma yapan kadınlarımız var. Pagos Üretici Pazarı'nda şimdi midye satıyorlar. Restoran kurma hayalini kuruyorlar. Dereotlu, cevizli midye yapmaya başladılar. O midyeden alınlarının ak sütü gibi helal kazandıkları paradan mutlu oluyoruz. Acil çözüm ekibi ile gittiğimiz mahallede '30 yıldır bu mahallede oturuyorum ilk defa Belediye Başkanı ile sokakta yürüyorum' diyen muhtarın mütevazı taleplerini karşılamak için yaptığımız harcamadan mutlu oluyorum. Çok mutlu oluyorum. Cebine giren haksız kazançla mutlu olan siyasetçilerden değiliz çok şükür."
Bizi Bilen Bilir…
-“Köy-Koop Başkanı'nın ticareti yoktur. Siz milyonluk faturaları çıkarıp sanki onun kasasına giriyormuş gibi söylerseniz bu en hafif tabirle insafsızlıktır, haksızlıktır. Her fırsatta pandemi gibi deprem gibi krizler nedeniyle yakaladığımız ortak çalışma kültürünün ne kadar kıymetli olduğunu söylemeye devam edeceğim. Çünkü bu onurlu çatı altında canla başla görev yapan meclis üyelerimizin hangi siyasi görüşten olursa olsun bu şehre güzel hizmetler yapmak istediklerini biliyorum. Bu krizlerle başa çıkmanın yolu el ele vermekten geçer. Gelin İzmir'in sorunlarını birlikte çözelim. Siyasette yarışacaksak performans üzerinden, icraat üzerinden yarışalım. Bunu birbirimizi incitmeden yapmak mümkün. Birbirimizin eşiyle, kardeşiyle değil. Siyaset ve belediyecilik bir kenti dönüştürme sanatıysa eğer gelin bu sanatı birlikte yapalım. Bu şehrin insanları icraat üzerinden yarışanları takdir eder ve haklarını teslim eder. Bu şehir ve güzel insanları buna değer. Mevlana'nın vuslat yıldönümü nedeniyle onu anarak onun güzel bir lafı ile bitireyim: ’Bizi bilen bilir bilmeyen de kendi gibi bilir’”
***
Bu noktada yazıyı bitirirken, meclis çıkışında CHP Grup Sözcüsü Nilay Kökkılınç’la güzel sohbetimizi de hatırlayarak “e4haber”cilerin ve okurlarımın yeni yılını giden yılı unutturacak güzelliklerle bezenmesi dileğiyle kutlarım.