Birkaç gündür İzmir’de özellikle Balkan göçmenlerinin bazı derneklerinin tepki gösterdiği bir röportaj söz konusu… Hemen belirteyim; konunun taraflarıyla görüştüm. Söz konusu röportajı veren Sıtkı Bey ile de konuştum. Epeyce de dokunan ve temas ettiğim oldu. Röportajı da okudum. Çok yönlü araştırmaların sonucunda anladım ki bütün mesele zarf ve mazruf meselesi. Yani anlatılmak istenilen doğrular kategorize edilen özneler nedeniyle gümbürtüye gitmiş, üstelik malum özneler, özellikle de Balkan göçmenleri de haklı olarak çok alınganlık gösteriyor.
Fakat işin ilginç tarafı, durum sanıldığından daha da karmaşık! Çünkü, röportajı veren Sıtkı Şükürer, röportajın filtrelenmeden olduğu gibi yayınlandığını belirtiyor. Kendisiyle konuştuğumda ayrıntı da verdi. Ortaya çıkan bu tabloda ilgili gazetenin de filtreye dair açıklama yapması farz oldu.
Medya alanındaki deneyimime dayanarak not ediyorum; röportajı veren ya yayından önce deşifresini ister bakar ve sorun varsa redakte ettirerek onay verir ya da olduğu gibi yayınlanacağını öngörerek sözlü röportaj veriyorsa, ses kaydı alınıyorsa dikkatli konuşur. Yani Sıtkı Bey kendi filtresine bel bağlamalıydı.
Ne Yapılmalı?
Peki bu durumda ne yapılması gerekir?
1) Sıtkı Bey’e önerim asıl anlatmak istediğini gölgede bırakan röportajda istemeyerek de olsa kategorize edilen kesimlerden açık ve net olarak özür dileyerek asıl halisane niyetini ortaya koyan bir açıklama yapması iyi olur.
2) Tepkili olan özellikle Balkan göçmen kuruluşlarının da meseleyi ‘linç’ havasına sokmadan özrü kabul etmesi yerinde olacaktır. Linç kültürüne katkıda bulunacak eylem ve adımlardan kaçınmaya toplum olarak çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum ve toplumda birleştirici-yapıştırıcı bir unsur olarak gördüğüm Balkan göçmeni ve mübadillerin bu konuda sağduyulu hareket etmesini ben de bir Selanik mübadili eniştesi olarak bekliyorum. Bu arada selden kütük kapmak anlayışıyla mal bulmuş mağribi gibi meselenin üzerine atlayanlara da fırsat verilmemelidir.
Sağduyuya İhtiyacımız Var
Yıllardır yazan ve televizyonlara çıkan birisi olarak, panel ve konferanslarda konuşan birisi olarak hiç kaza yaşamadım. CHP’de önemli bir genel başkan yardımcısının danışmanı iken de televizyona çıkıp önemli yerlerde yazdım ve hiç sorun yaşamadım. Ne bir canlı yayın kazası oldu ne de başka bir hata. Çünkü çok dikkat ettim ve medyayı iyi bilen birisi olarak karşı tarafın da hata yapabileceğini hep hesaba kattım.
Sonuç olarak olup bitenlerden bütün tarafların öğreneceği şeyler var. Yeter ki sağduyu kaybolmasın ve bunun için gerekirse bir adım geri çekilmesini bilelim.