Türkiye her geçen gün ücretliler ve alt gelir grubundakiler için yaşanamaz hale geliyor. Asgari ücret ortalama ücret haline geliyor, işsizlik artıyor, gelir eşitsizliği uçurumu büyüyor. İşçiler, emekçiler, emekliler büyümeden pay alamıyor ve yoksullaşmaya devam ediyor.
Türkiye’de halihazırda var olan gelir eşitsizliğinin 2018 Eylül’ünde görülmeye başlanan ekonomik kriz ve 2020 yılında tüm dünyaya yayılan Covid-19 salgınıyla daha da derinleştiği biliniyor. Gelir eşitsizliği ölçüm yöntemlerinden biri olan Gini katsayısı, bir ülkedeki gelir dağılımı konusunda önemli bir göstergedir. Türkiye’de ise Gini katsayısı artıyor. Son bir yılda Türkiye’de Gini katsayısı 0,395’ten 0,410’a yükseldi ve böylece 2010’dan beri en yüksek düzeyini gördü. Böylece Türkiye, gelir eşitsizliğinde Avrupa birincisi oldu. Gini katsayısının düşmesi hükümetlerin izleyeceği sosyal politikalarla mümkün olur. Nitekim güçlü sosyal politikalar uygulayan Batı ve Kuzey Avrupa ülkelerinde Gini katsayısı oldukça düşüktür. Gini katsayısı en düşük olan üç ülke 0,228 ile Slovakya, 0,239 ile Slovenya ve 0,240 ile Çekya’dır. Avrupa Birliği’nin 27 ülkesinin Gini katsayısı ortalaması ise 0,302’dir.
Ülkelerdeki gelir eşitsizliğini ifade eden bir başka gösterge ise ülkedeki gelir grupları arasındaki ilişkidir. Türkiye’de en zengin yüzde 10’luk grup ile en yoksul yüzle 10’luk grup arasındaki makas açılmaya devam ediyor. P90/P10 oranı 2010 yılında 14,2 kat iken 2019’da 14,6 kata yükseldi. Covid-19’un kişilerin işlerinde ve gelirlerinde yarattığı tahribat düşünüldüğünde makasın 2020 ve 2021 için çok daha vahim olacağı söylenebilir.
Covid-19’un görülmesiyle küçülen ülke ekonomisi, salgının etkilerinin hafiflemesi ve ekonominin açılmasıyla TÜİK’e göre 2021 2. çeyreğinde yüzde 21,7 arttı. Baz etkisiyle çok yüksek görünen büyümeden alınan paylara bakıldığında eşitsizlik daha da çarpıcı hale geliyor. Büyümeden payı emekçiler değil, sermaye alıyor.
Gayrisafi katma değer içerisindeki işgücü ödemeleri, emekçilerin milli gelirden aldıkları payı, net işletme artığı ise sermayenin milli gelirden aldıkları payı ifade etmektedir. Emekçilerin milli gelirden aldıkları pay 2020 2. çeyrekte yüzde 37 iken 2021 2. çeyrekte yüzde 32,9’a geriledi. Sermayenin payı ise yüzde 45’ten yüzde 50’ye yükseldi.
Emeğin büyümeden aldığı pay giderek düşerken, 11 Ağustos 2021’de Türk-İş ile Hak-İş arasında imzalanan Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü’nde de gördük ki ücret zamlarıyla gelinen ücretler işçileri ve aileleri için insanca yaşamaya yetecek ücretler olmadı. Resmi enflasyona bağlı ücret artışları halihazırda düşük olan ücretleri yeterli ölçüde yükseltemedi. Oysa enflasyon düzeyinde yapılan ücret artışlarının yeterli olmadığı biliniyor.
Bilindiği gibi TÜİK tarafından açıklanan her veri tartışmalara yol açıyor. TÜİK tarafından işsizliğin sürekli azalmış olarak, enflasyonun ise hissedilenden daha düşük düzeyde açıklanması TÜİK’e ve verilerine duyulan güveni düşürüyor. Tartışmalı enflasyon verileri ve bu verilere yapılan çeşitli müdahaleler düşünüldüğünde ücret zammının resmi enflasyon düzeyinde yapılması emekçilerin alım gücünü korumaktan uzaktır. Enflasyona endekslenmiş, enflasyona hapsedilmiş ücret zammı yöntemleri (eşel-mobil gibi) emekçileri yoksullaştırıyor. Bu nedenle ücretler belirlenirken enflasyonun yanında büyüme ve verimlilik de esas alınmalıdır.
Çalışanlar ve emekliler milli gelirden, büyümeden pay almalıdır. Aksi durumda ücret zamları işçileri korumaktan uzak olacaktır. Öyle ki son 20 yılda çalışanların ve emeklilerin ücret ve aylıklarındaki artışlar kişi başına GSYH’nin altında kaldı. Emekli aylıkları son 19 yılda ortalama 8,9 kat, ortalama memur maaşı 8,7 kat ve kamu işçisi ortalama ücreti ise 7,3 kat artarak 12,1 kat artan kişi başına milli gelir artışına erişemedi. Aylık, ücret ve maaşların kişi başına milli gelir artışının altında kalması çalışanların ve emeklilerin yoksullaşması anlamına geliyor.
Öte yandan çalışanlar ve dar gelirliler açısından önemli bir harcama kalemi olan eğitim harcamaları için verilen destekler de Avrupa ile kıyaslandığında oldukça yetersiz kalıyor. Öğrencilerin aileleri için yapılan mali destek, sosyal devlet uygulamalarının önemli bir göstergesidir. Destek düzeylerinde ülkeler arasında farklılıklar görülmekle birlikte Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında en düşük mali destek veren ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye’de öğrencilere yapılan mali destek 100 ile 1.000 avro düzeyinde kalıyor.
Yükseköğretimden mezun olup işe giren öğrenciler ise asgari ücret ile geçinmek zorunda kalıyorlar. Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi verilerine göre mühendislik ve mimarlık fakültesi mezunu öğrencilerin yüzde 48 gibi büyük bir bölümü asgari ücret ile işe başlıyor. Sosyal ve idari bilimler fakülteleri mezunlarında ise bu oran yüzde 60’larda seyrediyor.
Türkiye asgari ücretliler toplumu haline gelirken 2021 yılı için net 2.825 TL olarak belirlenen asgari ücretin alım gücü enflasyon karşısında geriliyor. Asgari ücretli resmi enflasyon hesaba katıldığında Ağustos 2021 döneminde bir önceki yıla göre gıda karşısında alım gücünü yüzde 6,2 oranında kaybetti. Asgari ücret, yine aynı dönemde BİSAM tarafından açıklanan 2.977 TL açlık sınırı ve 10.299 TL yoksulluk sınırı ile Türk-İş tarafından açıklanan 2.927 TL açlık sınırı ile 9.533 TL yoksulluk sınırının oldukça altında kaldı.
Gelir dağılımı eşitsizliğinin giderilmesi, işsizliğin azaltılması ve çalışanlar ile emeklilerin yoksulluğunun önüne geçilmesi için çalışanların ve emeklilerin gelirlerini koruyacak önlemler hayata geçirilmelidir.
- Tüm ücretlerin asgari ücret kadarı vergi dışı bırakılmalıdır.
- Gelir vergisi dilimleri yeniden düzenlenmelidir.
- En düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine yükseltilmelidir.
- Ücretlerde ve emekli aylıklarının artışlarında sadece enflasyon değil büyüme de esas alınmalıdır.
- İşsizliği azaltmak için gelir kaybı olmaksızın çalışma süreleri kısaltılmalı, haftalık çalışma süresi 37,5 saate düşürülmelidir.
- İşgücünün kırılgan grubunu oluşturan kadınların istihdamının artırılması ve istihdamının artırılması için işgücü piyasalarındaki cinsiyetçi uygulamalara son verilmeli, ev içi bakım hizmetleri devletin gereken nitelikli, yaygın ve ücretsiz bakım hizmetlerini sağlaması ile kadının üzerinden alınmalıdır.