Düşman kelimesini ilk okulda öğrendim. Milli bayramlarda ve şehrin kurtuluş günlerinde yapılan gösterilerde düşmanları öldürür ve ülkemizden kovardık. Büyüyünce gördük ki düşman sınırların ötesinde değil çok daha yakınımızdadır. Kan bağı olan akraba, eş, sevgili, yakın arkadaş en azılı düşmanımız oldu. Onlar “Senin için ölürüm” dedikleri kadınları vahşice öldürüyor. Kadınlara, çocuklara ve hayvanlara yapılan en aşağılık saldırılar her gün daha da artmakta ve geleceğe dair umutlarımızı karartmakta kalmayıp çevremizdeki insanlara güvenimizi kaybettirmektedir.
Yanımızdaki düşmanlar şimdilerde ortaya çıkmadı. Zaten hep vardı. Zeki Ökten’in Düşman (1980) filmi hep var olan bu düşmanları anlatır. Senaryo Yılmaz Güney’e aittir. Yılmaz Güney’in senaryosunu yazıp Zeki Ökten’in yönettiği Sürü (1978) filmi gibi o yıllarda hapiste olan Güney’in özgürlüğü elinden alınsa da siyasal mücadelesinin devam ettiğini gösteren ürünlerdir. Sürü köy insanının toprağından kopuş ve ekonomik sorunlarını anlatırken hemen arkasından çekilen Düşman, kent insanının işsizlik ve onunla birlikte ortaya çıkan yoksulluğun insandaki yalnızlaşmayı ve çürümeyi anlatır. Tipik Yılmaz Güney filmidir Düşman. Onun kahramanları tek başınadır ve hep kaybederler. Zaten filimlerinin başarısı da bundandır. İzleyici kendini onun kahramanları ile özdeşleştirir.
İsmail (Aytaç Arman) eşi Naciye (Güngör Bayrak) ilk okula başlayan kızı Zeynep ve kayınvalidesi ile birlikte Eceabat’ta yaşamaktadır. İsmail işsizdir, parasızdır. Naciye’yi çok sevmektedir. Hatta ona aşık olan Alman turist kadının kendisiyle birlikte ülkesine gelme teklifini reddetmesi kasabalı erkeklerin dilindedir. Onun tek derdi evine ekmek götürmek ve evindeki mutluluğun bozulmamasıdır. Bunun için şehre giderek amele pazarında iş bekler. Amele pazarında Yılmaz Güney izlerini görürüz. Orada Anadolu’nun her yöresinden insanlar iş için mücadele ederler. İş verecek olan gelip istediği kişi sayısını söyleyince arabaya binmek için aralarında çekişmeler olur ve bunlardan birinde arabadaki hemşerisinin elini yakalayan işçinin arkadaşı onun elini ısırarak bıraktırması sonunda yerde sürüklenen adam ölür. Onun ölmesi kimsenin umrunda değildir. Üzerine örttükleri gazete çıplak kadın resimleri ile doludur. Amele pazarının karşısındaki otelin balkonundan zorla futuş yaptırıldığı için atlamak isteyen çıplak kadına erkeklerin ilgisi hayatına değil çıplak bedenindedir. Sanırım otelin adının ‘Hayat’ olması tesadüf değildir. Denizin kayısındaki kadın cesedini gören erkeklerin gözleri de kadının açıkta kalan bedenindedir. Kadın ise oteldeki kadındır.
İsmail belediyede iş bulur. Sokakta başıboş gezen köpekleri zehirle öldürerek toplayacaktır. Bu ona zor gelse de yapmaya devam eder. Caddelerde acı içinde ölen köpekler kimsenin umrunda değildir küçük bir çocuktan başka. (Umarım bu sahneler gerçek değildir.) Bu iş de sürelidir. İsmail para sorununu çözmek için babasından borç ister ancak babası ve erkek kardeşi ile kavga ederler. Artık onun tutunabileceği kimse yoktur. Tek arkadaşı bile Naciye’yi Alman turistlere pazarlanmasına göz yumar.
Naciye yoksulluktan bıkmış, odanın duvarlarına resimlerini yapıştırdığı artistlerin hayatlarına özenmektedir. Bunun için erkeklerle para karşılığı ilişkiye girmeye başlar. Paralarını ise onu fuhuşa sürükleyen ve kızı ile birlikte aynı şeyi yapan kadın biriktirmektedir. Onlarla birlikte evden kaçmayı düşünmektedir. Onlar evlerine erkek aldıklarında kapı önüne konulan süpürge evin erkeğine haber vermektedir. Bu süpürge İsmail’in sözleri ile “namussuzluğun insan haysiyetine meydan okumasıdır ve ona hep birlikte sessiz kalındığından bunlar olmaktadır.”
Ayrıca filmde Yunanistan’a gitmek zorunda kalan İsmail’in kirada oturduğu evin eski sahibi ailesi ile birlikte onları ziyarete gelir. İki ülke halkının dostluğu hatırlatılır. Ve gelen Alman turistlere Çanakkale şehitlikleri gezdirilir. Bazılarına göre gereksiz gibi görünen bu sahneleri Yılmaz Güney, bu sahneleri, işgalcilere canları pahasına can veren bu toprakların insanının nasıl bir çürümüşlüğün içine düştüğünü ve birbirimize nasıl düşman olduğumuzu görmemiz için yazmış olsa gerek. Düşman sınırların ötesinde değil yakınımızdadır.
Filmde Yılmaz Güney’in Arkadaş (1974) filmine de gönderme yapılır. Filmin afişi arkadaşının yazıhanesinin duvarında asılıdır.. Yılmaz Güney 1984 yılında Paris’te sürgünde 47 yaşında öldü. Siyasal sinemanın önemli yönetmenlerinden olan Zeki Ökten, 2009 yılında; bu filmde ve oynadığı diğer filmlerde de sakin, mütevazi güçlü oyuncu Aytaç Arman ise geçtiğimiz yıl aramızdan ayrıldı.
İsmail, evden kaçan karisini öldürmekten başka bir çıkış görememektedir. Ancak küçük Zeynep ve kayınvalidesini kime bırakacaktır. Yanı başımızdaki bu kadar düşman varken başka ne yapabilirdi ki?
Naciye’yi öldürmek her şeyi çözecek mi? Bu düzen değişmeden bu mümkün müdür? Yılmaz Güney cevabını bildiği bu soruları izleyiciye soruyor. Peki İsmail geçmişi arkasında bırakıp kendi sınıfının insanları ile birlikte daha güzel ve yeni bir hayat kurabilecek mi?