Nisan en sevdiğim aylardan biriydi, bir nisan akşamında babam ölene kadar. O günden sonra Kemalpaşa’nın beyaza boyanmış kiraz bahçeleri ve evlerin önündeki leylaklar baharın habercisi değil, hayatımda hiçbir zaman kapanmayacak boşluğun hatırlatıcısı oldular.
Başka bir Nisan’da, Afrika’nın ortasında bir ülkede insanlık tarihinin en vahşi katliamlarından biri yaşanmaya başladı. Ruanda’da yüz gün sürecek ve sekiz yüz bin insanın planlı bir şekilde ve acımasızca katledildiği soykırım 1994 yılının 7 Nisan günü başladı ve tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşti.
Bu soykırım birçok filme konu oldu. Bu filmlerden biri de Sometimes in April (2005) Nisan’da Bir Zamanlar filmidir. Veya ülkemizdeki adıyla Kara Nisan, Raoul Peck’in yönetip senaryosunu yazdığı bir filmdir. Raoul Peck, Genç Karl Marx (2017) filminin de yönetmenidir. Yönetmen, ülkenin tarihsel geçmişini ve yüz günlük süre içesinde yaşananları, soykırımda aktif rol alan veya izleyici olan ülkeleri, Uluslararası kuruluşların iki yüzlü tutumlarını teşhir eder. Zaman zaman gerçek arşiv görüntüleri ile yapar. Ülkenin doğal güzelliğinden başka sömürgecilerin işine yarayacak petrol ve maden kaynakları yoktur. Bu nedenle mi seyirci kalınmıştır?
Asırlarca aynı topraklarda yaşayan Hutu, Tutsi ve Twalar aynı kültür ve dini paylaştılar. Belçika, 1916 yılında ülkenin kontrolünü Almanya’dan aldıktan sonra, halkı ırkçı bir sınıflandırmaya giderek Tutsileri yüceltip ülke yönetimde onlara daha fazla söz hakkı verdi. Bu durum çoğunlukta olan Hutular da küskünlüğe neden oldu. Aslında birbirlerinden farkı olmayan iki halkın arasında düşmanlık yaratıldı. Ülkenin 1959 yılında bağımsızlığını kazanmasından sonra ise Belçika Ruanda’nın kontrolünü Hutulara verdi. Onlarca yılda oluşturulan düşmanlık sonrasında meydana gelen çatışmalar yüzbinlerce Tutsi ve onlara düşman olmayan Hutuların komşu ülkelere, çoğunlukla da Uganda’ya sürgüne gitmelerine neden oldu. Bu mülteciler ülkelerini geri olmak için silahlı örgütler kurar ve 90 lı yıllara geldiğinde Hutu rejimine karşı silahlı eylemlere başlarlar. Birleşmiş Milletlerin devreye girmesi ile 1993 yılında iki taraf arasında yönetimde güç paylaşımına dayanan bir anlaşma imzalanır. Tutsilere düşman olan ırkçı Hutular bundan memnun olmaz.
Filmimiz bu tarihsel bilgileri arşiv görüntüleri eşliğinde verir. Ülkedeki kardeş kavgası farklı taraflarda olan iki kardeş üzerinden anlatılır. 2004 yılı Nisan ayında katliamda ölenler için anma düzenlene anma gününde öğretmenlik yapan Hutu soyundan gelen Augustin (Idris Elba) kardeşinden gelen bir mektupla geçmişe katliamın başlangıç günlerine döner. Orduda yüzbaşı olarak görev yapmaktadır ve Tutsi bir kadınla evlidir, iki de küçük oğulları vardır. En yakın arkadaşı ise orduda birlikte görev yaptığı bir Tutsi dır. Sivil Hutu erkekleri katliam için eğitilmektedir. Bunlar yoksul çiftçilerdir. Ve silahlar; Fransızların desteği ile Kalaşinkoflar Albina’dan, Uziler israil’den, el bombaları Çek’lerden, M-16 tüfekleri ABD’den, silah ve mermiler Mısır’dan katliamda en çok kullanılan palalar (çünkü mermi için para harcanmadığından) ise Çin’den gelmiştir.
Herkesin televizyonda Afrika Futbol Kupası maçı izlediği 6 Nisan 1994 gecesi Devlet başkanını taşıyan uçak düşürülür ve başkan öldürülür. Uçağı Tutsilerin düşürdüğü gerekçesiyle askerler yönetime el koyar ve ülkenin başkenti Kigali’den başlayarak tüm ülkede yüz gün sürecek soykırımı başlatır. Uçağı kimin düşürdüğü kesin olarak bilinemez. Ancak ırkçı Hutular kendi işledikleri cinayetleri, çocuklara tecavüz ve öldürme olaylarını Tutsilerin üzerine atarlar.
“Denir ki; lmana bu toprakları yarattığı zaman, o kadar sevmiş ki her gece dinlenmek için geri dönermiş. Cennet ne zaman cehennem oldu?”
Augustin’in kardeşi Honore (Oris Erhuero) ırkçı Hutuların radyosunda katliamcıları kışkırtan yayınlar yapmaktadır. Bu yayınlar katliamın yapılmasında önemli rol üstlenmiştir. İşe gider gibi ellerinde silah veya palaları ile sokağa çıkıp komşuları olan bu insanları acımasızca katletmeleri için çağrılar yaparlar. Ve dünya bu yayınlar için “ifade özgürlüğü” der. Kilisler, din eğitimi veren okulların yöneticileri katliamlara sessiz kalarak veya Tutsileri ve onlara destek olan Hutuları (ki katiller bunlar için Hamam böceği der) acımasız katillere teslim ederler. Yıllar sonra Batılı ülkeler ve Papalık katliamlarda kusuru olduğunu kabul etmiştir. Aynı yıllarda Avrupa’nın göbeğinde Bosnalı Müslümanlara uygulanan soykırıma seyirci olan Avrupa, Ruanda soykırımında sadece kendi ülkesinin insanlarını kurtarır, tüm ülkenin açık mezara haline gelmesine yardımcı olur.
İki kardeş soykırımdan on yıl sonra karşılaşsalar da pişmanlık boşunadır. Nisan da başlayan yağmurlar başka bir Nisan da Kivu gölüne atılan insanların buhar olup tekrar yağan bedenlerini temizlemesi çok zordur.
Filmin başlangıcındaki Martin Luther King Jr. in sözleri ile bitirelim.
“Sonunda, düşmanlarımızın sözleri değil, arkadaşlarımızın sessizliğini hatırlayacağız.”