Yaşadığımız olumsuzluklar sonrasında hayata tutunabilmek için söylediğimiz “Ve Hayat Devam Ediyor” sözü, Abbas Kiyarüstemi’nin 1990 yılında İran’ın kuzeyinde meydana gelen ve kırk binden fazla insanın öldüğü depremden hemen sonra bölgeye yaptığı ziyareti anlatan 1992 yılında çektiği filminin de adıdır.
Artvin’de ilkokulda deprem konusunu işlenirken deprem tehlike haritasında İzmir en koyu bölgedeydi. En riskli illerden biriydi. Artvin ise açık renkteydi. Ancak çok endişelenmiştim. Çünkü babam İzmir’de çalışıyordu. Ailecek yerleştikten sonra da zaman zaman sallandığımızda deprem korkusunu hep hissettim. Sonunda yaşadığım semtte binalar yıkıldı, insanlar göçüklerin altında can verdiler. Geride kalanlar yaşamaya devam etmeğe çabalıyorlar.
Film yönetmenin Köker üçlemesi olarak adlandırılan filmlerin ikincisidir. Yönetmen, 1987 yılında Köker köyünde çektiği Arkadaşımın Evi Nerede? Filminde oynayan ve aynı köyde yaşayan çocuk oyuncu Babek Ahmed Poor’un durumunu görmek için yaptığı yolculuğu anlatır. Baba ve küçük oğlu arabaları ile bu köye doğru yola çıkarlar. Bu yolculuk sırasında geçtikleri yerlerde depremin geride bıraktığı izleri görürüz. Kamera arabanın içerisinden yıkılan evlere, yıkıntılar arasından bir şeyler kurtarmaya çalışan insanları gösterir. Depremin üzerinden bir hafta geçmiştir ve ölmeyenler hayatlarını sürdürmek için barınabilecekleri bir eve, karınlarını doyurabilecekleri yiyeceğe gereksinimleri vardır. Ve de hayata tutunabilecekleri bir şeylere.
Küçük çocuk babasına, durdukları yerlerdeki insanlara sorular sorar. Eşya taşıyarak acelece yürüyen insanlar sorulara “bilmiyorum” diye cevap verir. İnsanlar, kendi anları dışındaki her şeyi unutmuş gibidir.
Çok küçük tesadüfler hayatımızda önemlidir. Sivrisinekler ısırdığı için uyuyamayan ve evden dışarı çıkan çocuk ölmez ama sivrisineklerin ısırmadığı kardeşi göçük altında ölür. Ya da dünya kupası maçını izlemek için başka bir yere giden çocuk hayatta kalır.
Filmin adı önce “Hayat ve Sonra Hiçbir Şey” iken 1992 yılında Cannes Film Festivalinde aynı adlı başka bir film olduğu için değiştirilmiştir. Ancak önceki ismin “Ölümden sonra hiçbir şey olmaması” dini çevrelerde rahatsızlık yaratma olasılığı da düşünülmüş müdür?
Üçlemedeki karakterleri diğer filmlerde de görürüz. Arkadaşımın Evi Nerede? (1987) filmindeki Ruhi Bey’in deprem, ölüm ve sanat üzerine görüşlerini dinleriz. Deprem sonrası hemen evlenen çiftin sahneleri çekilirken halktan iki genç oyuncu arasındaki yakınlaşmayı yönetmen Zeytin Ağaçları Altında (1994) filminde anlatır. Bu filmde balkondaki çiçekleri sulayan kadının aşağıda yönetmenle konuşan adamın eşine kızması üzerine “Enkazın altında gömülü kalan insanları düşünüyorum da, iki damla suyun bana zararı olmaz” her şeyi anlatmaya yetiyor.
Geride kalanlar umut etmek ve yaşamlarını sürdürmek için ne bulursa tutunmak zorundadır. Bunlardan biri de Dünya Kupası maçını izlemektir. Filmde maç izlemek için anten kurma çabasını görürüz. Yıkılan bir evin duvarına çizilen ve duvarla birlikte parçalanan resmin hemen yanındaki pencereden yemyeşil bir doğa manzarasını Vivaldi’nin müziği eşliğinde izleriz. Sahne ölüm ve yaşam yan yana der gibidir. Yönetmen “Ölüm, hayatımızı, kendi ellerimizle tutmamızı, var olmamızın sorumluluğunu kabullenmemizi sağlar” der.
Abbas Kiyarüstemi’ye hasta yatağında İran’lı genç kız bağlama eşliğinde bir şarkı söyler. Yönetmen gözünden damlayan yaşı siler. Mohsen Namjoo’nun bestelediği Sadi Şirazi’nin şiirindeki iki dizeyi depremde hayatını kaybedenler ve onların acısına katlanarak yaşamak zorunda olanlar için aktarmak isterim.
“Bir ömür daha lazım, vefatımızdan sonra,
Çünkü bu ömrümüzü sadece umutlanmakla geçirdik.”