Nisan ayı içerisinde Ekonomi Üniversitesin’de düzenlenen Kampüste Finans ve Kampüste Gelişim etkinliği kapsamında gelen konuklardan, Anadolu Bank Genel Müdürü, bir istatistikten bahsedince tabiri caizse tüylerim diken diken oldu… ’Dünyada her iki saniyede bir futbol sahası büyüklüğündeki tarım arazisinin yok olduğunu’ ifade etti. Düşünmesi bile korkunç, 2050 yılında nüfusu beslemek için tarımsal üretimin yüzde 60 artması gerekiyormuş.
Peki!!! Hal böyle iken biz ülke olarak ne yapıyoruz? Tarım arazilerini imara açıyoruz? Bu geleceğimizi, çocuklarımızı açlığa, yokluğa itmekten başka ne işe yarayacak. Bir zamanlar buğday, tahıl ambarı olarak nitelendirilen ülkemiz tahılı ithal ediyor duruma geldi. Hayvanlara yedirilecek yem olmadığı için samanı ithal eder olduk. 2017 yılında Türkiye Toprak Mahsulleri Ofisi'nin Avrupa Birliği'nden toplam 230 bin ton buğday alımı için uluslararası ihale açtığını duyurması… Nasıl olur da ekmek, makarna gibi ürünlerin ham maddesi olan buğday üretimi Türkiye'nin en önemli tarımsal faaliyetleri arasında yer alırken, ithalatı her geçen yıl artıyor?
Güzel Anadolu’nun her bir yerinden bereket fışkırırken, kayısısı, elması, pirinci, limonu, domatesi, çileği, kirazı, buğdayı, fasulyesi, nohutu daha bir çok ürünü üreten toprağından bereket fışkıran ülkeme ne oldu? Zaten sanayide, teknolojide dışarıya bağımlıyız. Şimdi de en çok sahip olduğumuz değerlerimizi kaybediyoruz. Ne için? “RANT” için, ne için ‘’KİŞİSEL GÜÇ’’ için...
Bakan Çelik, “Eğer gelecek nesiller için sürdürülebilir gıda arzını sağlayamazsak dünyamız kitlesel insan göçlerine sahne olabilecektir" dedi.
TÜİK Türkiye'nin, son 10 yılda ekilen ve dikilen tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 8,2'sini, toplam tarım alanlarının da yüzde 5,22'sini kaybettiği bildirildi. Düşünün ki yüzölçümü, söz konusu alandan daha küçük 87 ülke bulunuyor.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar bir açıklamasında:
"Alternatif marjinal tarım arazileri mevcutken verimli tarım arazilerini tarım dışı amaçlarla kullanmak büyük savurganlıktır. Birinci sınıf sulamaya uygun tarım arazilerimizin imara açılmasına asla izin verilmemelidir. Bu arazilerin üzerine sanayi tesisleri, konut alanları kurulmamalıdır. Turizm, madencilik ve ulaştırma için verimli tarım arazileri heba edilmemelidir. Bu konuda valiler ve özellikle büyükşehir belediye başkanlarının hassasiyetle hareket etmesi, kamu yararı kavramını verimli tarım arazilerinin tarım dışına çıkarılması için kullanmaması gerekir" sözlerini dile getirdi.
Bu adam sendecilik, vurdum duymazlık nereye kadar? 2050 çok uzak değil! Şu an ilkokulda olan çocuklarımızın bizlerin yaşlarında olduğu zamanlar. Bunun cevabını onlara nasıl vereceğiz. Residanslar’a, AVM’lere, Lüks sitelere, konutlara ihtiyacı olmayacak onların. En lüx evlerde oturacaklar ama yiyecek yemeğin ithal edilmesini bekleyecek bir nesil geliyor.
Çocuklarımıza verebileceğimiz en büyük hediye gelecekte açlık yokluk çekmelerini önlemek olmalı. Bunun için ne yapabiliriz? Atatürk boş yere dememiş ‘’KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR’’ diye, bizler bireysel olarak en azından tarım arazisi alıp ekmeye dikmeye devam edebiliriz. Elimizdeki tarım arazilerinin imara açılmasına izin vermeyebiliriz. Belediyeler sokaklara olur olmaz ağaç bitki dikeceklerine meyve ağacı dikebilirler vs…
Çocuklar ileride taş yığınları içinde kalmasın. Baharı, yazı, kışı yaşasın… Mevsiminde istediği sebzesini, meyvesini yesin içsin diye bu sorumlulukları üstlenmemiz gerekiyor. Kişisel çıkarlarımızı, egomuzu, mal mülk edinme hırsını bırakıp YAŞANABİLİR BİR ÜLKE için bilinçlenmemiz gereken zaman şimdi. Yarın yaşanacak her türlü yoksunlukdan aksi takdirde hepimizin payı olacak. Bütünün hayrı için harekete geçme zamanı geldi ve geçiyor. Yazımı öngörülü liderimizin bir sözü ile bitiriyor. Bütün çocukların gözlerinden öpüyor bayramlarını kutluyorum.
“Toprak o kadar cömert ki, dökülen her damla alın terinin karşılığını verir.”
M. K. ATATÜRK