Yeni yıl kutlamalarında mutlaka “sağlıklı” dileği vardır. Yine 2022’de de güçlü biçimde ve tüm kalbimizle herkese “sağlık” diliyor olacağız, “her şeyin başı sağlık” diyeceğiz. Fark etmediğimiz detay şu ki; sağlığın başı da “beslenme”.
Bunu pandemide hepimiz iyice özümsedik.
Son moda diyetleri takip edenler dahi, 2022’ye girerken en sağlıklı beslenme modelinin takipçisi olacak. İnsan fizyolojisiyle en uyumlu diyet modeli “Akdeniz Diyeti”dir. Yaşadığımız sürece geçerliliği sürecektir. Ancak 2022 yılı bambaşka bir vizyonla güldür güldür geliyor, bunu da yazının ilerleyen bölümlerinde ifade edeceğim…
İklim değişikliklerinin sonuçları, en temel faktörün güçlü bir bağışıklık olması gibi iki ana madde harmanlanınca bakın bizi neler bekliyor:
1. Denizler: Artık daha yaygın bir duyarlılık ve merhamet uyandıracak denizlerimiz… Gereken temizlik gerçekleşene kadar temiz deniz balığına ulaşabilenler şanslı. Haftada 2 kez tavsiye etmeye devam edeceğiz.
2. Toprak: Yoğun ağır metal içeren fabrika atıkları konusunda daha hassas olacağız ve bu konuda köklü değişiklikler beklentisi içindeyiz. Diğer yandan vücudumuzda her 10 hücreden 9’u mikriorganizmadır. Ne kadarının probiyotik yani koruyucu bakteri olduğu sağlık durumumuzu belirler. Hatta bağışıklık düzeyimizi… Bu bakterileri besleyen yegane besin bitkisel besinlerdir. Hayvansal gıdalar değil… Bu gerçek, biz yaşadığımız sürece devam edecek. Tam da bu nedenle her gün yoğun bitkisel besin tüketimine duyulan ihtiyaç ön planda olacak. Toprağın temizliği daha da önem kazanacak. Her renk sebze, meyve, bakliyat ve salata malzemesi tüketmeyi zorunlu keyifli alışkanlık haline getirmek yeni yıl hedefiniz olsun.
3. Bitkisel besinlere uygulanan zirai ilaçlar konusunda artan bilinç düzeyi yaygınlaşacak. Tarım ilacı kullanınca kirlenen topraktan başlayarak, gıda da kirleniyor, insanın bağırsaklarındaki koruyucu bakteriler yani probiyotikler de ağır kayba uğruyor, bağışıklık da zarar görüyor… Dünya genelinde bu konuda bilinç düzeyi epeyce yükseldi. Bu nedenle biz de sağlığı korumak amacıyla caydırıcı yasaların çıkması beklentisindeyiz. Mikrobiyomumuz dikkate alınarak tüm vücudun kaliteli karbonhidrat kaynaklarına olan ihtiyacı iyice gün yüzüne çıkacak. Bitki içermeyen ketojenik diyetlerin sakıncaları daha yaygın konuşulacak. Günlük enerji gereksiniminizin %40-45 kadarı olacak şekilde bakliyat, sebzeden gelen karbonhidrat, fazla olgunlaşmamış meyve ve temiz tahıllara yer vereceğiz.
4. Haftada en az 3 kez 8 çorba kaşığı kadar bakliyat ( barbunya, kuru fasulye, nohut, her renk mercimek, kuru börülce, Meksika fasulyesi, maş fasulyesi, iç bakla kullanarak; çorba, bakliyatlı tam tahıl, bakliyatlı yeşil salata, piyaz, yoğurt-bakliyatın sarımsaklı baharatlı karışımları vb… ) tüketmeye özen göstermeliyiz. Böylece bağışıklığımızın adeta kalkanı olan probiyotik bakterilerimizi besleyebiliriz.
5. Haftada 2-4 öğün kırmızı et tüketim ihtiyacı konusunda bazı farklı görüşler daha sık konuşulacak gibi görünüyor. Yapay et, çevrecilik, hayvan hakları ve vejetaryenlik üzerine çok şey okuyacağız. Bu tabloya ekonomik imkansızlıklar da tırmanarak devam ediyor. Alternatif olarak yumurta, yeşil yapraklı bitkilere ve bakliyatlara eklenecek limon imdadımıza yetişecektir.
6. Antibiyotiklerin probiyotikleri yok edip bağışıklığı çökerttiğini biliyoruz. Birçok antibakteriyel, antifungal ve antibiyotik ilacın etken maddesinin soğan ve sarımsaktakilerle örtüştüğünü görüyoruz. Haftada 2 kez evde izole olup 1 orta boy çiğ soğan, haftada 2 kez birkaç diş çiğ sarımsak tüketmenin önemini hatırlayacak önemseyeceğiz.
7. Her geçen gün Hindistan ve baharat yolunun tarihçesini iyice algılayacağız ve baharatların sağlığımıza etkilerini daha iyi öğreneceğiz bu yıl... Özellikle zerdeçal-karabiber ikilisi ve zencefilin tüm bedeni koruma üzerine etkileri ile ilgili çok daha fazla habere rastlayacak evimizden eksik etmeyeceğiz.
Demek istediğim; iklim ve ekonomi konusundaki küresel değişimler kötü gibi görünse de; kötü olan iyiyi tetikler. Tüm toplumu duyarlı hale getirecek etkinlikler, çevre konulu dersler hayatımızın bir parçası olabilir. Yükselen bilinç ise doğayı korurken besinleri ve insan mikrobiyomunu da koruyacak, geliştirecek. 2022 de bu gelişmeleri talep eden, gereken tepkiyi gösteren güçlü bir tüketici kitlesi doğacak. Probiyotikler ve insan mikrobiyomunun, öneminin iyice kavranmasıyla sağlıklı beslenme ve doğa bilinci kaçınılmaz biçimde hayatlarımızda yer bulacak.