9 Kasım 1938 tarihi Yahudi Soykırımı’nın başlangıcı olarak kabul edilir. Almanya vatandaşı olan Yahudiler bir sabah uyandıklarında özgürlükleri dahil her şeylerini kaybederler. Onlar evsiz ve yurtsuzdur artık. Savaşlarda Almanlarla birlikte cephede çarpışan, yüzyıllardır sevinci ve kederi paylaşan halklar Nazilerin kararı ile düşman ilan edilir. Yahudilerin yapabileceği ülkeden kaçmak veya toplama kamplarında ölmektir. Ulrich Alexander Boschwitz’in Yolcu adlı romanı saygın bir Yahudi tüccarı olan Otto Silbermann’ın Kristal Gece diye adlandırılan soykırımın resmi başlangıç tarihinden sonraki günlerde yaşadıklarını anlatır. Onun Nazilere yakalanmadan ülkeden kaçmak için Almanya’nın trenlerinde şehirler arasında yaptığı umutsuz yolculuklar sonrasında bir tren istasyonunda öylece tek başına kimsesiz parasız bırakmak okuyucuyu derinden yaralar.
Abbas Kiyarüstemi’nin Rüzgar Bizi Götürecek (1999) filminde asistanlığını yapan Bahman Ghobadi’yi, 2003 yılında Amerika’nın Irak’a müdahale ettiğinde sınırlarımızın ötesinde, savaşın insanların özellikle de çocukların hayatlarını nasıl kararttığını ve o çocukların birbirlerine tutunmalarını anlatan Kaplumbağalar da Uçar (2004) filmi ile tanımıştım. Ghobadi, TRT de izleyip unutamadığım Kara Tahta (2000) filminin de oyuncusudur. Ancak bu yazıda sözünü edeceğimiz film Kürt yönetmen Bahman Ghobadi’nin 2000 yılında çektiği ilk sinema filmi olan Sarhoş Atlar Zamanı (Zamani barayé masti asbha) dır.
İran’ın Irak sınırındaki Kürt köylüleri geçimlerini kaçakçılık yaparak sağlamaktadır. Çocuklar ise kasabadaki pazarda çeşitli işler yaparlar. Zaten hayatlarını zorlaştıran doğal koşulları, çevredeki mayınlar ve jandarma pusuları ve ölüm günlük yaşamın bir parçasıdır. Sınırı geçerken mayın patlaması ile babaları ölen üçü kız beş çocuk, anneleri doğum yaparken daha önce öldüğünden kendi başlarına kalır. Onlara amcaları destek olsa da yeterli değildir. En büyük abla Rojin anneliği büyük abi Eyüp ise babanın sorumluluğunu üstlenir. Bunları bize küçük kız Amine anlatır. Onun büyüğü ise gelişimini tamamlayamayan Madi’dir ve ameliyat edilmez ise ölecektir. Eyüp, kardeşlerine bakmak hem de Madi’yi ameliyat ettirebilecek parayı biriktirmek için kaçakçılara katılır. Ancak kazandığı para kardeşini tedavi ettirmeye yetmez. Amcası Madi’yi ameliyat ettirme sözü alınca Rojin’i komşu köyden biri ile evlendirse de karşı taraf son anda hasta çocuğu kabul etmez, karşılığında bir katır verir. Eyüp artık kendi katırı ile kaçakçılardan biridir, katırlar ise köylülerin en değerli varlığıdır. Eyüp sınırı geçip orda çok daha fazla paraya katırı satıp kardeşini ameliyat ettirecektir.
Kış çok etkilidir. Kaçakçılar katırların soğuğa dayanabilmeleri için onlara viski içirirler. Havanın her zamankinden çok soğuk olduğu bir gün katırlara daha fazla viski verirler. Sınırı geçmek isterlerken jandarmanın pususu ile karşılaşırlar, üstelik katırlar da aşırı alkol nedeniyle sarhoş olmuştur.
Bahman Ghobadi, halkının gerçek insanlarının öykülerini abartmadan anlatır. Ekonomik koşulları nedeniyle de oyuncular yerine halktan insanları oynatır filmlerinde ki onlar zaten kendi hayatlarını yaşarlar bu filmlerde. Onun kamerası da elinde şiir yazan bir kalemidir. Bu filmde olduğu gibi ana öyküyle birlikte başka birçok öyküyü de anlatır. Yok sayılan Kürtlerin yaşantılarını, kültürlerini ve geleneklerini de filmlerinde özellikle vurgular. Sisli ve karlı dağlar, dikenli telli sınırlar onun vazgeçilmezidir. Ve kendi dilinde şarkılar. Filmlerinin hepsinde bir sınır geçme sorunu vardır. İnsanlar ne kadar çaresizlik ve yokluk içinde olsalar da dayanışma içindedirler. Yönetmen, Eyüp ve kardeşi Madi’yi beyazlığın ortasında dikenli telli bir sınırda yazarın Otto Silbermann’i bıraktığı gibi öylece bırakır.