“İki ayrı kader götürecek beni ölüme;
Burada kalır savaşırsam Troya çevresinde,
tükenmez bir ün var, dönüş yok.
Dönersem yurduma, sevgili baba toprağına,
ünüm olmasa da çok yaşayacağım, ölüm öyle çabucak gelip çatmayacak.”
Bu sözler çevirisini Azra Erhat ve A.Kadir’in yaptığı Homeros’un İlyada (İlias) destanından gelmiş geçmiş en büyük kahraman Akhilleus’un (Aşil) sözleri.
Mykenai kralı Agamemnon’un komuta ettiği tüm Yunan devletlerinin birleşik ordusunun, Troya’ya yapacağı seferde başarılı olabilmesi için ünlü kahraman Akhilleus’un da sefere katılması gerektiğine inanılmaktadır. Ancak kahin annesine eğer oğlu bu savaşa katılırsa öleceğini söyler. Akhilleus savaşa katılmazsa daha uzun yaşayacak ve çocuklarının çocukları öldüğünde unutulacaktı. Savaşa katılırsa ölecek ancak, ünü sonsuza kadar yaşayacaktı. Kahinin kehaneti gerçekleşir ve üç bin ikiyüz yıl sonra bile onun adını herkes hayranlıkla anar.
Bu hayranlık Wolfgang Petersen’in Troy (2004) filmi ile de daha da artar. Truva Atı denince akla Çanakkale gelir ve ders kitaplarında, şehri fethedemeyen Yunanlıların tahtadan yaptıkları atın içine saklanan askerlerin şehre alınan tahta attan gece inerek sur kapılarını açmaları sonunda düşman askerleri şehre girer ve Truva halkı on yıl süren savaşı kaybeder.
Film, MÖ 9. yüzyılda İzmirli ozan Homeros’un İlyada destanında, bin gemiden oluşan ordu ile Yunanistan’dan Anadolu’ya gelen Akhalar ile Troyalılar arasında geçen savaşın dokuzuncu yılında geçen kısa bir zaman dilimindeki olayları anlatır. Yıllarca süren savaştan bıkan Agamemnon’un kardeşi Sparta Kralı Menelaos, barış yapmak için gelen Troya prensleri Hector (Eric Bana) ve kardeşi Paris (Orlando Bloom) ile anlaşır. Ancak onlar ülkelerinde dönerken yanlarında Paris’e aşık olan Menelaos’un güzel karısı Helen’de (Diane Kruger) vardır. Barış anlaşması bozulur. Menelaos karısını geri almak ve Troyalılardan intikam almak için abisi Agamemnon’dan yardım ister. Zaten tüm Yunanistan’a hükmeden kral Agamemnon (Brian Cox) Anadolu’yu da almak istemektedir. Ancak savaşı kazanabilmeleri için askerlerin çok sevdiği Akhilleus’un (Brad Pitt) ikna edilmesi gerekmektedir. İthaka Kralı Odysseus (Sean Bean) zaten adının yıllarca yaşamasını isteyen kendine sonsuz güveni olan Aşil’i ikna eder.
Troya savaşı sadece iki ordunun savaşı değildir. Antik Yunan tanrıları arasında bir savaştır. Bunun ayrıntılarını meraklıların mitoloji kitaplarına bakmalarına bırakalım. Bu savaş ayrıca Akhilleus ile onun başarılarını ve askerler tarafından sevilmesini kıskanan Kral Agamemnon arasında bir savaştır. Gemiler Troya sahillerine vardığında ilk saldıran Aşil ve Myrmidonlar olarak adlandırılan askerleridir. Onların başarılı olmaları üzerine, bunu kıskanan Agamemnon “Tarih kralları hatırlar, askerleri değil” der. Çarpışmalarda askerleri tarafından esir alınarak Aşil’e hediye edilen Hector’un kuzeni Briseis’e (Rose Byrene) aşık olur. Genç kız Agamemnon tarafından zorla alınır. Aşil onun krallığını tanımaz ve savaşa katılmaktan vaz geçer. Destanda kralın adaletsizliğini;
“Kıyasıya savaşta benim kollarım görür en büyük işi,
Ama bölüşmede payın en okkalısı sana gider” sözleri ile anlatılır.
Onun savaşı hem Agamemnon’a hemde tanrılara karşıdır. Çarpışmalarda tapınağın önündeki Apollon heykelinin başını askerlerinin tanrıların gazabından korkan bakışlarına aldırmadan kılıcı ile yere indirir. Bu Tanrılara ve krala bir başkaldırıdır.
Bu savaş, iki ülkenin en güçlü ve en ünlü kahramanları Hector ile Akhilleus arasındaki bir savaştır. Hector, Troya prensi ve orduların komutanıdır. Onun derdi ülkesindeki insanaların mutluluğudur. Hector “Savaşmak istemiyorum, oğlumun büyümesini istiyorum” der. Kardeşinin Helen ile mutluluğu yerine halkının mutlu olmasını ister. “Burası benim ülkem. Onlar benim vatandaşlarım. Kardeşimin mutlu olması için onların acı çekmesini istemiyorum” diye düşünmektedir. Hector savaşı ülkesi ve halkı için, Aşil ise kendisi için yapmaktadır. Öldükten sonra ününün yıllarca unutulmaması içindir. Kendinden başkasına önem vermeyen Aşil, kuzenini öldüren Hector’ü öldürerek intikam alır. Hector’un cansız bedeninin başında ağlayacak kadar onurlu ve duygulu biridir. Cenazesinin geleneklere uygun ve onurlu bir şekilde yapılması için kendi elleriyle ölüyü yıkar ve babasına verir.
Truva atı fikri İthaka kralı Odysseus’a aittir. Akıllı herkes tarafından saygı gören bir kraldır. Homeros diğer destanı Odysseia’da onun savaş sonrasında ülkesine yıllarca sürecek dönüş yolculuğunu anlatır. Troyalı din adamları tahta atı tanrıların gönderdiğini ve şehre alınması gerektiğini, Prens Paris ise yakılmasını ister ancak Kral din adamlarını dinler. Tahta At surlardan içeri alınır ve böylece Troya’nın sonu gelir.
Paris, Aşil’i okla topuğundan vurarak öldürür. Zaten efsaneye göre onun başka bir yerinden ölmesi mümkün değildir. Bir deniz tanrıçası olan annesi Thetis, bir ölümlü olan Phthia Kralı Peleus ile evlendirilmiştir. Annesi Aşil’in ölümsüz olması için doğduğunda topuğundan tutarak deniz suyunda yıkar. Böylece onun bedenini kılıç kesmez, ok girmez olur. Sadece suya girmeyen topuğundan öldürebilecektir. Paris’te onu topuğundan vurur.
Yüz yıl önce aynı topraklara saldıran emperyalist ülke orduları Anadolu’nun yiğit insanları tarafından ağır bir yenilgiye uğratılır. Burada ünü sonsuza kadar yaşayacak gerçek bir kahraman doğdu. Mustafa Kemal Atatürk. O, ünü sonsuza kadar yaşaması için değil, ülkesinin bağımsızlığı ve insanlarının özgürlüğü için savaştı. Unutulmaması için bir destan da gerekli değil. Onun, savaşta ölen Anzak askerlerinin annelerine yazdığı mektupla bitirelim.
“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar!
Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” Mustafa Kemal Atatük,1934