Hepimiz Satürn’ün elindeki bebeğiz…
Yeni kelimesi hepimiz için elbette değişiklik, umut, bir tebessüm, bir gülümseme hissettirir. Yeni bir yıl da öyle olmalı. Ama şöyle bir düşünüyor da insan ‘ne değişecek ki’ deyiveriyor… Toplumsal olumsuzlukların, savaşın, yıkımın, kavganın, kirli siyasetin bünyemize vurduğu anlar zaman zaman geçiyor gibi oluyor hoop yeni bir olayla sarsılıyoruz. Yılların arkasına saklaya saklaya büyüyoruz acılarımızla. Son aylarda ölümlerin ertesine çıkan her gün, yarın da yeni bir yıla çıkacak.
Acılar yaşanıyor türlü coğrafyalarda, analar bebeklerini kaybediyor, insanlar umutlarını… Renklere, inançlara ve ırklara takılı vicdanların acıları unutturduğu coğrafyalarda her yıl yeni temennilerle teselli ediyoruz ölümlerin açtığı yaraları. Her yeni yıl, yeninin getirisini istiyoruz masumane duygularla…
İspanyol ressam Goya, Çocuklarını Yiyen Satürn resminde Yunan tanrısı Satürn’ün kendi yerine geçmelerinden korktuğu çocuklarını doğumlarının hemen ardından yiyerek öldürmesini anlatır. Tam da İspanya’daki iç savaş yıllarında çizilmiştir bu ‘karamsar’ tablo. Bugün Satürn’ün elinden alamadığımız Miray bebeğimiz var, Aylan bebeğimiz var, adını bilmediğimiz nice bebeğimiz var…
Çatışmaların tam ortası, keskin nişancının kurşunu… Ne fark eder? O kurşunun 3 aylık Miray bebeğin üzerinde ne işi var? Vicdan körleşmesi bugün herkesi o kadar sarmış ki aslında hepimiz o Satürn’ün elindeki yemiz, sıramızı bekliyoruz adeta.
Bugün ODTÜ’deki olaylar, kafa kesen zihniyetin inanç hürriyetiyle karşılaştırmasını tartışıyoruz. Oysa ki inancın siyasete alet edilme şeklini Türkiye’ye de yansıyan olaylardan, dibimizdeki kanlı savaştan en iyi biz biliyoruz. Özerklik tartışıyoruz; önce çatışmanın daha az nasıl körüklenmemesi gerektiğini tartışmadan, Miray bebeklerin ölmemesi için tarafsız bir siyaset üretmeden… Tutuklu gazetecilerimiz var, haber yaptıkları için hapsedilen; Cumhuriyet’in İzmir Bürosunu kapatarak ‘ekonomik’ olarak tutuklu gazetecilerimiz oldu daha dün… Şimdi bunu, işsiz kalan arkadaşlarımızın hesabını kime soralım.
Türkiye İnsan Hakları Kurumu (TİHK) Diyarbakır’da yaptığı iki günlük ziyaret sonrası bir rapor yayınladı. Bu raporun “Batı, Doğu’ya ilgisiz” başlıklı bölümünde medyaya da ağır bir fatura çıkıyor. “Çatışmalar ve insan hakkı ihlallerinin Türkiye’nin geri kalan kısmında hak ettiği karşılığı bulmadığı, basın-yayında yeterince yer almadığı, haberlerin gerçeği yansıtmadığı; bu durumun ülkenin bir tarafında ilgisizlik, diğer tarafında hayal kırıklığı yarattığı ve ortak bağların kopmasıyla sonuçlandığı yönünde açıklamalar yapılmıştır. Basın-yayın organlarının Diyarbakır’da ve yakın illerde meydana gelen olaylara ilişkin daha dikkatli, objektif bir dil kullanmaları ve gelişmeleri yakından takip etmeleri, mağduriyetleri kamuoyunun bilgisine sunmaları ısrarla talep edilmiştir” denilen bölümde insanın aklına neler oluyor orada sorusu gelmiyor mu? Aslında başka Miray bebekler ölmesin çağrısı var bu raporda.
Diyorum ya tam da biraz uzaklaştık derken yeni bir olay, yeni bir kötü haber, yeni bir kaos…
Bu durumda yeni bir yıl için çok da söylenecek bir şey yok. Herkesin temenni ettiklerini temenni ediyorum.