İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, benim bu cümleleri kurduğum saatlerde Gediz’in doğduğu topraklara doğru yollarda, 4 günlük maratonda; Temiz Gediz, Temiz Körfez sloganı, ‘Gediz Ergene, Körfez Marmara olmasın mottosuyla…
Aslında işin özü, bir gün hepimizin kabusu olmadan, bir damla suya muhtaç kalmadan bu kirliliğe son vermeli telaşı bu…
Hem de muhalefetin şehir dışı eleştirilerine, gelsin önce İzmir’in belediye başkanlığını yapsın gibi boş sözlerine rağmen.
Her gün bir ‘isim’ basın bülteni ile Soyer’i eleştiren cümleler, başlıklarla gündeme geliyor.
Başka ne yapıyor bu ‘isimler’ hiç haberimiz yok! Milletvekili titirleri seçilmiş bir büyükşehir belediye başkanını eleştirirken hatırlanan ‘isimler’…
Pandemi öncesi büyük bir yangın, ardından küresel ve hala devam eden bir salgın, pandeminin ortasında büyük ve yıkıcı bir deprem, sel ve tsunami Başkan Soyer’in başkanlığa seçildiği günden bu yana İzmir’de meydana gelen sadece doğal afetler. Kentin doğal olarak süren sorunları diğer taraftan devam ederken…
Hepsinde onca acıya, ölümlere, maddi kayıplara rağmen yapabileceğinin en iyisini yaptı bana göre. Neden mi ‘insanlık’ dersi gibi, dayanışmanın en güzel örneklerini verdi İzmirli bu zamanlarda kenetlenerek. Herkes birbirine yardım etmek için yarıştı adeta. Bu yerel yöneticilerin başarısıydı.
Bundan yıllar sonra da bence Başkan Soyer ‘birlik’ olgusunu, dayanışmayı bu kente öğreten başkan olarak anılacak.
Yazının başında da söylediğim gibi Tunç başkan bugün şehrin dışında ama şehrin tam da göbeğindeki sorun için çalışmalar yapıyor bürokratlarıyla birlikte. İzmir Körfezini kirleten Gediz nehri boyunca kaynağına giderek kirliliği yerinde tespit etmek için…
Geçtiğimiz günlerdeki meclis toplantısında söyledikleri bu yolculuğa başlarken yaptığı basın toplantısında söylediklerinden daha etkiliydi.
“Bu benim işim mi? Çevre ve Şehircilik Bakanı mıyım? Hayır, ama buna seyirci kalmaya vicdanım razı değil” sözleri aslında her şeyi anlatıyordu…
Bu yolculuğa çıkarken de aslında tarihi bir konuşma yaptı. Çünkü Gediz Nehri sadece İzmir Körfezine dökülen ve körfezi kirleten bir nehir değil, geçtiği tüm toprakları yok eden bir durumda. Haliyle bunun herkes farkında yıllardır… Ama kılını kıpırdatan yok!
İşte tam da bunları anlattı Soyer: Gediz Nehri boyunca yapılacak çalışmalara bir bütçe ayrılması gerekiyor, çünkü paket arıtma ve ilave kanallar döşenmesinin maliyeti olacak. Bütün bunlar aslında sır değil. Devletimizin ilgili kurumlarının bildiği gerçekler. Neden yapılmıyor? Tercihler başka yönleniyor da ondan. Siz eğer elinizdeki kaynağı buraya değil de Kanal İstanbul diye bir yere ayırmayı tercih ediyorsanız, bunun hesabını sormak mecburiyetindeyiz. Benim Körfezim kirleniyorsa, Türkiye'deki tarımsal üretimin yüzde 10'unu yapan Gediz Havzası eğer kirleniyorsa ve bu kirliliğin çözümü için ayırmanız gereken kaynağı buraya değil de Kanal İstanbul'a ayırıyorsanız ben, bu topraklarda yaşayan bir vatandaş olarak, üstlendiğim görev nedeniyle bunun hesabını sormak mecburiyetindeyim.
Ve Gediz Nehri’nin doğduğu Murat Dağı'ndaki Karapınar Şelasi'nin kaynağına kadar giderek buradan su içti Tunç başkan. Sonrası, insanın izlerken bile gözlerini dolduracak kadar acı… Rengi siyaha dönmüş bir nehir.
Temiz su, temiz nehirler, temiz körfez hepimizin hayali.
Pandemi ile birlikte varlıklarımıza, suyumuza, doğamıza daha çok sahip çıkmamız gerektiğini daha iyi anladık. Musluktan akan suyu, rezarvuardan akan suyu, duş alma sayımızı konuşurken bir yandan tüketimimizin yüzde 77’sinin tarımsal su tüketimi olduğu gerçeği var. Medeni bir ülkede bu oran yüzde 40.
Türkiye’de temel sorunumuz suyumuzun neden önemli birçoğunu tarımsal üretime kullandığımız. Bunun normal oranlara dönmesi ve gelecekte bir damla suya muhtaç kalmamak için Tunç başkanın arkasından tüm su kaynaklarının temizlenmesi için gitmeliyiz. Buna siyaset üstü bir mesele olarak her kesimin de destek olması gerekiyor.